Duyurular

Üstad Necip Fazil KISAKÜREK in vefatının 42.senei devriyesi münasebetiyle vakfımızda (24/05/2025)Cumartesi günü saat 16:30 da yapılacak olan hatim duasına Tüm Gönüldaşlarımız davetlidir.


Başbuğ Velilerden 33

 

Ezelle ebed arası Allah'a doğru giden evliya kervanları arasında en şanlısına ait 33 kolbaşılı "Altun Halka - Silsile-i Zeheb" çerçevesidir ki, keyfiyet ölçüsüyle temel sayısını, bütün kainat gibi O'ndan alır.


«Velîler Ordusu» kitabında hayatı anlatılan 333 Velînin içine, «Bir» sayısını Allah Resulüne verdikten sonra mukaddes emaneti O’ndan alıp günümüze kadar getiren, O’nunla beraber 33 büyük velî, esere bilhassa alınmamıştı. ... 


Kayseri Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
En güzel edeb, İslami ahlaktır
Sponsorlarımız
, Huccetül İslam İmam-ı Gazali (Talebeye Nasihatler) Errisaletül velediyye lil imam il âlimi il allameti

(Talebeye Nasihatler)
Errisaletül velediyye
lil imam il âlimi il allameti
ebi Hâmid Muhammed bin El Gazali
Mütercim ERGÜN TELİS
*Bu risale;
Nasihat isteyen bir talebesine ve onun şahsında tüm
Müslümanlara, İmam-ı Gazali hazretlerinin ayeti kerime
ve hadisi şeriflerden mülhem insanın dünya ve ahiret
saadet ve mutluluğu için zaruri olan çok önemli
nasihatlerini içermektedir.
Hamd âlemlerin sahibi ve mürebbisi olan Allah-u
Teâlâ’ya mahsustur.
Güzel akıbet ve güzel sonuç takva ehli olan mü’minler
içindir.
Salat ve selam Muhammed aleyhisselama, onun temiz
aline, ashabına ve kıyamete kadar gelecek tüm tabilerine
olsun.
Uzun zaman İmam-ı Gazali hazretlerinin hizmetinde
bulunan ve ilmin birçok inceliklerini tahsil eden bir
talebesi bir gün, şimdiye kadarki ömrümü bu kadar çok
ilimleri öğrenmek için geçirdim.
Şimdi ise yarın ahirette bunlardan hangisi bana fayda
verecekse onları bilmem lazım.
Faydası olmayanlarıda terk etmem lazım diye düşündü.

166
*Çünkü Resul-ü Ekrem s.a.v. efendimiz;
-Allah’ım faydasız ilimden,
-Huşusuz kalpten,
-Doymayan nefsten,
Kabul olunmayan duadan sana sığınırım. Buyurdu.
(Sahih-i Müslim ve Tirmizi)
Böyle düşünmeye devam ederken Üstaz-ı İmamı Gazali
hazretlerine bir mektup yazıp birçok meseleler hakkında
fetva istedi.
Her ne kadar sorularımın cevapları İhya- i Ulumiddin ve
diğer eserlerinde var ise de benim maksadım ömür boyu
yanımda taşıyabileceğim ve yerine getirebileceğim birkaç
sayfadan ibaret olmalıdır. Deyip az ve öz nasihatlerini
istedi.
İmamı Gazali hazretleri de bu mealde nasihat isteyen
talebesine ve onun şahsında herkese nasihat olarak bu
risaleyi yazdı ve şöyle buyurdu.
*Evladım;
Allah-u Teâlâ seni kendisine itaatte daim kılsın ve seni
sevdiği kullarının yoluna ulaştırsın.
İyi bil ki;
En yaygın ve önemli nasihat Resulüllah sallallahü aleyhi
vesellemden bize ulaşan nasihatlerdir.
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimizin
nasihatleri sana ulaşmış ise benim nasihatlerime ne
ihtiyacın var?
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellemin nasihatleri sana
ulaşmamış ise bu kadar zamandır neyi tahsil ettin ve neyi
öğrendin?
*Evladım;
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimizin
yaptığı nasihatlerden bir tanesi şudur.

167

(Allah-u Teâlâ’nın bir kulundan yüz çevirdiğinin, kulunu
sevmediğinin, alameti, işareti ve göstergesi, o kulun mala
ya’ni işlerle, boş işlerle, faydasız ve gereksiz şeylerle
meşgul olmasıdır.
Bir insan, ömründe bir saat yaradılış gayesinin dışında
geçirirse kıyamet gününde uzunca bir müddet onun
hasretini, onun nedamet ve pişmanlığını çekmeye layık
ve müstahak olur.
*Zira hatemülenbiya aleyhissalatu vesselam efendimiz
şöyle buyurdu;
Kırk yaşını geçtiği halde hayırları, hasenat ve iyilikleri,
kötülüklerine galip gelmeyen kişi Cehennemde yerini
hazırlasın. (İmamı Malik, İmamı Ahmed ve Tirmizi)
Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimizin bu
hadis-i şerifinde ilim, idrak ve anlayış kabiliyyeti olan her
kese yetecek kadar nasihat vardır.
*Hadis-i şerifin manası şudur;
Kamil bir Müslüman nasıl amel edeceğini, neyi ne zaman
söyleyeceğini, küçük büyük her şeyden sual olunacağını,
bilir.
(Allah-u Teâlâ; Kulak, göz, kalp hepsi mes’uldürler.
Buyuruyor. ( İsra suresi; 38 ayet)
Bu nedenle kâmil Müslüman faydasız sözleri ve işleri
terk eder. Dünyası ve ahireti için faydalı olan işlere
yönelir.
*Evladım;
Nasihat etmek kolaydır. Fakat nasihati kabul edip onunla
amel etmek zordur.
Çünkü nefslerine tabi olanlara nasihat acı gelir. Zira
menhiyat ve günahlar nefslerine tabi olan kimselerin
kalplerinde sevimlidir. Bilhassa ilim ile meşgul olan ve
okuyan kimseler mücerret olarak sadece bilginin, amelsiz

168

ilmin faydası olacağını, kendilerini kurtaracağını zan
ederler.
*Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;
(Ey iman edenler yapmadığınız şeyleri niçin başkalarına
söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyleri başkalarına
söylemeniz Allah-u Teâlâ yanında büyük bir günahtır.
(Haşir suresi; 2-3 ayetler)
Kuru bilginin, amelsiz ilmin, faydası olacağını
söyleyenler felsefecilerdir.
Onlar şu kadarını bilmiyorlar ki bildikleriyle amel
etmeyen âlimin ilmi, kıyamet gününde sahibinin
aleyhinde daha kuvvetli bir delildir.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle
buyurdu;
“Kıyamet gününde en şiddetli azap ilmiyle amel etmeyen
âlime yapılacaktır.” (Taberani, Beyhaki, Şuabuliman)
Evliyaullahdan Cüneyd-i Bağdadi hazretleri vefatından
sonra rüya âleminde görülüp kendisine durum nedir?
Diye sorulunca ibareler, kitaplar, bir işe yaramadı.
İşaretler ve kerametlerde yok oldu. Ancak gece yarısı
kalkıp kıldığımız rek’atcıklar yanımıza kar kaldı
buyurmuştur.
*Evladım;
Sakın amellerinde müflis olma.
Kalbini Allah korkusu, Allah aşkı ve şevki, hüzün, inkisar
gibi, hallerden hali ve boş kılma.
*Zira Ebu Hüreyre radıyallahü anhın rivayet ettiği Hadisi
Şerifte, Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz.
Şöyle buyurdu;
Müflis, iflas eden kimdir bilir misiniz?
Ashab-ı Kiram aleyhimürrıdvan hazretleri bizde parası ve
malı kalmamış adama müflis derler. Buyurdular.
Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz.

169
Lakin ümmetimden müflis;
-Kıyamet gününde namaz, oruç, zekât gibi ibadetler ile

-Ancak şuna buna sövmüş,
-Onu bunu döğmüş,
-Şuna buna iftira etmiş,
-Birilerinin kanını akıtmış,
-Yaptığı ibadetlerin ve amellerin sevabı onlara verilmiş,
-Sevaplar bitince de alacaklı olanların günahları onun
sırtına vurulmuş, sonra da cehenneme atılmış insandır.
Buyurdu. (Sahihi Müslim,4/1997-Tirmizi/101)
*Evladım;
Kesin olarak bil ki;
Amelsiz ilim sahibine fayda vermez.
Bunun misali şudur ki;
Bir sahrada bir adamın yanında çok keskin on tane kılıç
ve başka silahlar bulunsa adam da gayet cesur, kahraman
ve silahşor olsa adama bir aslan saldırsa silahları
kullanmadan aslanın şerrinden ve tehlikesinden kendisini
koruyabilir mi?
Elbette koruyamaz.
Aynı şekilde bir adam yüz bin ilm-i mesele okuyup
öğrense öğrendikleri ve bildikleriyle amel etmedikçe
faydasını göremez.
İkinci bir misal de şudur;
Bir adam safra hastası olup harareti yükselse onun ilacı
olan sekencebin ve keşkâp gibi tedavi edici ilaçları
içmese iyileşmez.
*Evladım;
Şayet yüz sene ilim okusan, bin kitap toplasan, amel
etmediğin müddetçe Allah-u Teâlâ’nın rahmetine nail
olamazsın.

170
*Zira Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;
-Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.
-İnsan için ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.
-Şüphesiz çalışması da yakında görülecektir.
-Sonra karşılığı ona eksiksiz verilecektir.
-Şüphesiz en son varış Rabbinedir,
-Doğrusu güldüren de ağlatan da odur.
-Elbette öldüren de dirilten de odur. (Necm suresi; ayet-
38 ila 44)
*Kim Rabbine kavuşmayı, rahmetinden istifade etmeyi
arzu ediyorsa Salih ameller ve yararlı işler yapsın ve
kullukta Rabbine hiç bir kimseyi ortak koşmasın. (Kehf
suresi; ayet -110)
*-Yaptıklarına karşılık kendileri için saklı tutulan
mutluluk haberlerini hiç kimse bilemez.
-Hiç inanan kimse yoldan çıkmış kimse gibi olur mu?
Elbette eşit olmazlar.
-İman edip salih amel işleyenler için yaptıklarına karşılık
varıp konaklayacakları Cennet köşkleri vardır.
-Yoldan çıkanların varacakları yer ise ateştir. Oradan ne
zaman çıkmak isteseler geri çevrilirler ve onlara
yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın denir.
-Biz ahiretteki büyük azabdan önce onlara mutlaka dünya
azabından da tattıracağız. böylece belki imana dönerler.
Secde suresi;ayet-17 ila21)
*(De ki size yaptıkları işler ve ameller bakımından en çok
zarar ve ziyana uğrayanları haber verelim mi?
Onlar dünya hayatındaki bütün amelleri ve çalışmaları
boşa giden kimselerdir.
Hâlbuki onlar güzel bir iş ve amel yaptıklarını
sanıyorlardı.
İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkâr
eden bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir.

171

Artık onlar için kıyamet gününde bir ölçü de
koymayacağız.
İşte onların cezası inkâr etmeleri, ayetlerimi ve
peygamberlerimi alaya ve istihzaya almalarına karşılık
olarak Cehennemdir.
İman edip salih amel işleyenlere gelince, onlar için
Firdevs cennetleri konaklama yeri olmuştur.
Orada ebedidirler. (Kehf suresi;ayet- 103 ila108)
*(Kıyamet günü azap şiddetlendirilir. İnanmayanlar hor
ve hakir olarak orada ebedi kalırlar.
Ancak tövbe edip iman eden ve salih ameller işleyenler
müstesna, çünkü Allah bunların seyyiatlarını hasenata,
kötülüklerini, iyiliğe çevirir. Allah çok merhametli ve af
edicidir.
Kim tövbe edip salih amel yaparsa şüphesiz o makbul bir
kimse olarak Allaha döner. Furkan suresi; ayet-69 ila71)
*Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz
Hadisi Şerifinde;
(İslam beş esas üzerine bina edildi,
-Kelime-i şehadet,
-Namaz kılmak,
-Zekât vermek
-Ramazan orucunu tutmak,
-İmkânı olanlar için Hacca gitmek. (Sahihi Buhari ve
Sahihi Müslim.)
*İman;
-Dil ile ikrar,
-kalp ile de tasdik ve rükünlerini, İslam’ın esaslarını
yerine getirmektir.
Amel etmenin delilleri sayılmayacak kadar çoktur.
Bir kul, her ne kadar Allah-u Teâlâ’nın kerem-i, rahmet-i
ve lütfu ile cennete girse bile bu ancak ibadet, itaat ve
salih ameller ile hazırlandıktan sonra olur.

172

Çünkü:
Allah-u Teâlâ’nın rahmeti iyilik edenlere ve salih amel
işleyenlere daha yakındır.
Mücerred, sırf iman ile cennete girilir denilirse, biz de
deriz ki; Evet girilir. Lakin ne zaman?
Nice zor ve dar geçitlerden geçtikten ve engelleri aştıktan
sonra. O, dar ve zor, dik ve sarp yokuşların, tehlikelerin,
başında iman muhafazası vardır.
İmanını muhafaza edebilecek mi?
Yoksa iflas etmiş olarak mı? Gidecek bilinmez.
*Tabiinden Hasanı Basri hazretleri şöyle buyurdu;
Allah-u Teâlâ kıyamet gününde kullarına şöyle
buyuracak;
Ey kullarım cennete rahmetimle giriniz.
Amelleriniz miktarınca taksim ediniz.
*Evladım;
Amel etmedikçe ve ibadet yapmadıkça ücret ve mükâfat
bulamazsın.
Şöyle anlatıldı;Beni-İsrail’den bir adam yetmiş sene
Allah-u Teâlâ’ya ibadet etti. Allah-u Teâlâ bu kulunun o
haliyle, yetmiş senelik ibadetiyle, Cennete
giremeyeceğini meleklere göstermeyi Murad etti. Bir
melek gönderip bu durumu o abide haber vermesini emir
etti.Melek durumu haber verdiğinde o abid zat, biz ibadet
yapmak için yaratıldık. Bize ibadet etmek düşer. Deyip
ibadetlerine devam etti.
Vazifeli melek gidip durumu Allah-u Teâlâ’ya arz edince
Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu;
Bu kulum madem ki bizden yüz çevirmeyip ibadetlerine
devam etti bizde ondan yüz çevirmeyiz.
Ey meleklerim şahid olunuz ki ben azimüşşan o kulumu
af ettim.

173

*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle
buyurdu;
“Kıyamet günü hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba
çekiniz. O gün amelleriniz tartılmadan önce amellerinizi
kendiniz tartınız.” Tirmizi
*Hazreti Ali radıyallahü anhü efendimiz şöyle buyurdu;
(Kim gayret etmeden maksadına kavuşacağını zan ederse
sadece kuru bir temenniden ibaret kalır.
Kim gayreti neticesinde maksadına ulaşacağını zan
ederse o müstağnidir ve mutmaindir.)
*Hasan-ı Basri rahimehüllah şöyle buyurdu;
“Amelsiz ve ibadetsiz Cennet istemek günahlardan bir
günahtır. Doğru olan ibadet ve ameli terk etmek değil,
ibadetlere devam etmektir.)
*Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz
şöyle buyurdu;
“Akıllı kimse nefsini hesaba çekip terbiye eden ve
ölümden sonrası için amel edendir. Ahmak kimse ise
nefsine, nefsani istek ve arzularına tabi olup Allah-u
Teâlâ’dan af ve mağfiret umandır.” Tirmizi, İbn-i Mace.
*Evladım;
İlim tekrarı ve kitap mütalaası ile uykuyu kendine haram
ve yasak edip kaç gece uykusuz kaldın?
Böyle yapmandaki sebep nedir?
Eğer niyet ve maksadın dünya nimetlerine nail olmak,
makam mevki, şan şöhret sahibi olmak, emsal ve
akranına üstün gelmek ise sana yazıklar olsun.
Eğer maksat ve gayen Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi
vesellem efendimizin Şeriatını ve Sünnetini ihya etmek,
hayata geçirmek ve nefsini ahlakı zemimelerden, çirkin
huylardan temizlemek, nefs-emmareni terbiye etmek ise
sana müjdeler olsun.
*Bu manada şair şöyle söylüyor;

174

Senin rızan için olmayan bir uykusuzluk zayidir.
Senin haşyet ve korkundan olmayan bir ağlama da boştur.
*Evladım;
Allah-u Teâlâ’ya karşı isyan ve günah içerisinde olup
ahiretini ve ibadetlerini ihmal ederek, kelam, hilaf, cedel,
tıp, divan, şiir, ilmi nücum, ilmi aruz, sarf, nahiv gibi
ilimleri tahsil etmekten dünyalıktan başka eline ne geçti?
Ben İncil’de şöyle gördüm;
*İsa aleyhisselam şöyle buyurdu;
İnsan ölüp kabrinin kenarına getirilinceye kadar Allah-u
Teâlâ azametiyle kırk soru sorar.
Birincisi şudur;
Ey kulum insanların gördüğü ve baktığı yerlerini
senelerce temizledin, temiz tuttun. Fakat benim
nazargahım olan kalbini bir saat dahi temizlemedin.
Her gün Allah-u Teâlâ kulunun kalbine bakıp; Ey kulum
seni her türlü hayırlar, güzellikler ve nimetlerimle
donattığım halde, sen başkaları için çalışıyorsun. Sen
duymayan, işitmeyen bir sağır mısın? diye seslenir.
*Ey evladım;
Amelsiz ilim cinnettir ve deliliktir.
İlimsiz amel de olmaz.
İyi bil ki;
Bu gün seni günahlardan uzaklaştırmayan, ibadetlere ve
salih amellere yönlendirmeyen bir ilim, kesinlikle yarın
kıyamet gününde, seni cehennem ateşinden
uzaklaştırmayacaktır. Bu gün ilminle amel etmeyip geçen
günlerin tedarikini yapmazsan yarın mahşer gününde
şöyle diyeceksin,
“Ey Rabbimiz, bizi tekrar dünyaya döndür de salih
ameller işleyip gelelim.” Secde suresi; ayet -12
O gün Sana ey ahmak; sen o dünyadan geliyorsun.
Denecek.

175

*Ey evladım;
-Ruhunu yücelt.
-Nefsini mağlup et.
-Vücudunun öleceğini unutma.
-Senin son durağın kabirdir.
-Kabir ehli ne zaman gelecek diye her an seni bekliyorlar.
-Oraya, azıksız, ibadetsiz ve amelsiz gitmekten sakın.
*Sıddik-ı Ekber hazreti Ebu Bekir radıyallahü anhü
efendimiz şöyle buyurdu;
(şu cesetlerin, bir kısmı kuşların kafesleri gibidir.
Bir kısmı da hayvanların ahırları gibidir.
Ey insan sen hangisindensin? Bir düşün!
Eğer havada uçan kuşlardan isen; “Ey nefsi mutmainne,
sen Rabbinden razı olduğun halde Rabbin de senden razı
ve memnun olduğu halde Rabbine dön.” Fecir süresi;
ayet- 28)emri ilahisini işitirsin. Ve yüksek yerlere uçar,
Cennetin yüksek burçlarında oturursun.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle
buyurdu;
“Saad bin Muazın vefatından dolayı rahman olan Allah-u
Teâlâ’nın arş-ı titredi.” (Sahihi Buhari, Sahihi Müslim,
Tirmizi)
Eğer ibadetlerini yerine getirmeyip hayvanlardan olursan,
Allah-u Teâlâ muhafaza eylesin, evinin köşesinden
Cehennemin alevine intikal edeceksin.
*Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;
“Biz azimüşşan Cehenneme birçoklarını hazırladık.
-Onların kalpleri var, lakin anlamazlar.
-Kulakları var fakat işitmezler.
-Gözleri var ancak görmezler. İşte onlar hayvanlar
gibidir. Onlar hayvanlardan daha da aşağıdadırlar.” (Araf
süresi; ayet -179)

176

*Hasanı Basri hazretlerine bir gün sıcak bir havada soğuk
bir su ikram edilmişti, bardağı alınca bayılıp bardak
elinden düştü.
Ayıldığında ne oldu ya eba Said? diye sorulunca,
Cehennem ehlinin halini ve yalvarışlarını anlatan ayeti
kerimeyi hatırladım. Dedi
*Allah-u Teâlâ şöyle anlatıyor;
“Cehennem ehli, Cennet ehline, bize biraz su veya
Allahın size verdiği rızıktan biraz da bize verin diye
yalvarırlar. Onlar da, Allah bu nimetleri, kâfirlere haram
kılmıştır derler.” Araf suresi; ayet- 50)
*Ey evladım;
Şayet mücerred ve yalnızca ilim ve bilgi, yani amelsiz
ilim kâfi olup amel ve ibadete ihtiyaç olmasaydı, Allah-u
Teâlâ’nın;
(Dua eden yok mu?
-İstiğfar eden yok mu?
-Af dileyen yok mu?
-Tövbe eden yok mu?
Diye nida etmesi faydasız ve boş olurdu. Sahih-i Buhari
Kitabutteheccüd)
Sahabeden bir cemaat, Resulüllah sallallahü aleyhi
vesellem efendimizin yanında, hazreti Ömer efendimizin
oğlu hazreti Abdullah’ı methüsena etmişlerdi.
Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz,
geceleri de kalkıp teheccüd namazı kılsaydı daha güzel
olurdu buyurdular.
Bunu işittikten sonra, hazreti Abdullah çok az uyumaya
başladı. (Sahih-i Buhari, sahih-i Müslim)
*Yine Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem
efendimiz ashab-ı kiramdan birisine;

177

“Ey filan, gece uyuma. Zira sabaha kadar uyumak,
sahibini kıyamet günü fakir yapar.” buyurdu. (İbn-i
Mace)
*Evladım;
(Gecenin bir kısmın da sana mahsus bir nafile olarak
teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni makamı
mahmude yükseltir. İsra suresi 79 ayeti.) emri ilahidir.
“Onlar seher vakitlerinde istiğfar ederler.” Zariyat suresi;
ayet -18. Bir şükürdür.
Ali-İmran suresinin (Seher vakti istiğfar edenler)
mealindeki 17.ayeti kerimesi bir zikirdir.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
“Üç sesi Allah-u Teâlâ sever.
-Horoz sesi,
-Kuranı kerim okuyanın sesi,
-Seher vaktinde istiğfar edenlerin sesi.” (Deylemi, ibn-i
Mace)
*Süfyan-ı Sevri rahimehüllah, şöyle buyurdu;
Allah-u Teâlâ’nın seher vaktinde esen bir rüzgârı vardır.
o vakitte yapılan istiğfar ve zikirleri alıp Allah-u Teâlâ’ya
götürür.
Gecenin ilk saatlerinde arş-ı muzzamanın altında bir
münadi;
-Uyanın ey abidler diye nida eder ve abidler uyanıp
kalkarlar, Cenab-ı Hakkın dilediği kadar namaz kılarlar
ibadetle meşgul olurlar.
-Gece yarısı olunca bir münadi daha, Ey kanitler uyanın
diye nida eder. Onlarda kalkıp ibadet ederler,
Seher vakti oluncaya kadar istiğfar ederler.
-Fecir doğduğunda sabah namazı vaktinde bir münadi
daha, uyanın ey gafiller, diye nida eder. Onlar da ölüler
gibi, yataklarından kalkarlar.
*Evladım;

178

Lokman hekim oğluna yaptığı tavsiyesinde şöyle
buyurdu;
-Yavrucuğum, bir horoz senden akıllı olmasın.
-Zira o seher vaktinde nida ediyor.
-Sen o vakitte uyuma.
-Hiç şüphe yok ki her şey Allah-u Teâlâ’yı tesbih ediyor.
“Yedi kat semavat ve yer ve yerlerde ve göklerde olan
her şey, Allah-u Teâlâ’yı Hamdi’yle ve kendi lisanıyla
tesbih ediyor. Ancak siz onların tesbihatını
anlayamıyorsunuz.” (İsra suresi; ayet- 44.)
*Evladım;
İlmin hulasası ve özü, Allah-u Teâlâ’ya ibadet ve itaati
öğrenmektir.
İyi bil ki;
İbadet ve itaat, her işte ve her sözde, bütün emirlerde ve
yasaklarda, Şeriat-ı garra-i Ahmediye’ye uymaktır.
Mesela;
Şayet Ramazan bayramı günü ve eyyam-ı teşrık denilen
kurban bayramının günlerinde, oruç tutacak olsan ibadet
ve itaat etmiş olamazsın.
Bil ’akis isyan etmiş olup günahkâr olursun. Çünkü o
günlerde oruç tutmak haramdır.
Keza gasp edilmiş ve çalınmış bir elbise ile veya haram
para ile alınmış bir elbise ile namaz kılsan, bu namaz,
ibadet suretinde görünse bile namaz makbul olmayıp
günahkâr olursun.
*Evladım;
Her işinde ve sözünde, Şeriat-ı garra-i Ahmediyyeye
uyman lazımdır. Çünkü Şeriata uymayan ilim ve amel
dalalettir, boştur ve faydası yoktur.
Sofilerden sadır olan, cezbe halinde görülen, Şer’i şerife
uymayan hallerine, rüyalarına, aldanma. *Çünkü esas

179

tasavvuf; Şeriata uymakta son derece gayret içerisinde
olmaktır.
*Tasavvuf; Riyazet yoluyla, güzel ahlak ve edep sahibi
olup, nefsin istek ve arzularını yok etmektir.
*Tasavvuf; faydasız, batıl ve boş sözler sarf etmek ve
garip bir takım harikulade, olağan üstü şeyler gösterme
yolu değildir.
İyi bil ki;
-Kontrolsüz bir dil,
-Gaflet ve şehvetle meşgul bir kalp şekavet alametidir.
İhlaslı ve samimi bir gayret ile nefs-i emmareyi
öldürmedikçe kesinlikle kalbin marifetullah nurlarıyla
nurlanmaz.
*Sorduğun bazı sorulara yazı ve söz ile cevap vermek
uygun ve münasip değildir.
Eğer o hale, o makama, o mertebeye ve dereceye
ulaşırsan onları kendin anlarsın.
Aks-i takdirde bu gibi hususları anlamak, imkânsızdır ve
muhaldir.
Çünkü o haller, ancak yaşamak ve tatmak ile alakalı olup
söz ile anlatılamaz.
Mesela;
Bir tatlının tadı, bir acının acılığı, ancak tatmak ile
anlaşılır.
Bir dost ve arkadaşına buna benzer, ancak yaşanarak
bilinebilecek bir soru soran kimseye arkadaşı; Şimdiye
kadar ben seni akıllı sanmıştım. Meğer sen hem akılsız
hem de ahmak imişsin, diye cevap vermiştir.
*Evladım;
Sorduğun bazı sorular bu kabildendir.
Hal işi olup kal ile söz ile anlatılamaz. Ancak yaşayarak
öğrenilir.

180

Cevap verilmesi münasip ve uygun olan sorularına
gelince, biz o hususları İhya-i Ulumiddin ve diğer
kitaplarımızda anlattık.
Bu risalede de bir nebze anlatacağız.
*Hak yolunun yolcusunun; Dört hususu yerine getirmesi
vaciptir, olmazsa olmazdır.
-Birincisi; içerisinde bid’at, hurafe ve uydurma olmayan
sahih, sağlam bir iman ve itikattır.
-İkincisi; bir daha yapmamak ve bir daha işlememek
üzere, günahlara tövbe-i Nasuh ile samimi bir tövbe
etmektir.
-Üçüncüsü; hiç kimsenin hakkı kalmayacak şekilde,
hasımlarını, maddi ve manevi alacaklılarını razı etmek ve
onlarla helalleşmektir.
-Dördüncüsü; Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yerine getire
bilecek kadar dini ve şer’i meseleleri, ilmihal bilgilerini
öğrenmek, sonra da kurtuluş ve necat mümkün olacak
şekilde ahiret ilimlerini öğrenmek ve yerine getirmektir.
Aynı zamanda Kuranı Kerim ve Sünnet-i Resulüllaha
muhalif olan her türlü söz inanç ve amellerden her türlü
bid’atlardan uzak durmaktır.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz bir
hutbesinde şöyle buyurdu;
(İyi bilin ki en hayırlı söz Allah-u Teâlâ’nın sözüdür.
-En doğru yol Muhammed aleyhisselamın yoludur.
-En kötü iş, bid’atlerdir, kitap ve sünnete uymayan
işlerdir.
-Her bid’at dalalettir. Sapıklıktır. Sahihi Müslim 1/592)
*İmam-ı Şibli hazretleri şöyle anlatıyor;
Dört yüz üstaza hizmet ettim, onlardan dört bin hadis-i
şerif okudum ve öğrendim.
Bunlardan bir tanesini seçtim onunla amel ettim.

181

Çünkü ben düşündüm ki; benim necat ve kurtuluşum,
ondadır.
İlklerin ve sonrakilerin hepsinin ilmi onda mevcuttur.
Bu nedenle onunla iktifa ettim ve yetindim.
O Hadis-i Şerif şudur;
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz
ashabından bazılarına şöyle buyurdu;
-Bu dünyada kalacağın kadar dünyan için çalış.
-Ahirette kalacağın kadar ahiretin için çalış.
-Muhtaç olduğun kadar Allah için çalış.
-Cehennem ateşine dayanabileceğin ve ona sabır ede
bileceğin kadar seni Cehenneme götürecek günahlar için
çalış.
*Evladım;
Bu Hadis-i Şerifin manasını iyi düşündüğün zaman amel
etmeyeceğin ve sana faidesi olmayacak çok ilim
öğrenmeye ihtiyaç yoktur.
*Bu hususta Hatemülasem, hazretleri hakkında anlatılan
hadiseyi düşün.
Hatemülasem hazretleri, Şakik-i Belhi hazretlerinin
ashabından ve talebelerinden idi.
Şakik-i Belhi hazretleri, bir gün Hatemülasem
hazretlerine sordu;
Otuz senedir benim sohbetlerimde bulundun.
Bu uzun zaman zarfında benden ne öğrendin?
Hatemülasem; sekiz faydalı şey öğrendim ki necat ve
kurtuluşum için kâfi ve yeterli olacağını ümit ediyorum.
*Birinci fayda şudur ki;
-Ben insanlara baktım Herkesin âşık olup sevdiği bir
şeyler var.
-Bazısı ölüm hastalığına yakalanıncaya kadar sevdiği
şeyle beraber oluyor. Sonra sevdiğinden ayrılıyor.

182

-Bazısının da sevdiği ve âşık olduğu kimse kabrin
kenarına kadar gidip oradan dönüyor. Kendisini seveni
kabrinde yalnız bırakıyor. Onunla beraber kabre
girmiyor.
-Ben düşündüm ve kendime dedim ki, en faziletli, en
kıymetli ve en iyi sevgili, kişi ile beraber kabre girendir.
Bu da ancak salih amellerdir. Ben de onları sevdim ki
kabrimde benim ile beraber olsunlar, kabrimi
aydınlatsınlar, beni kabrimde yalnız başıma
bırakmasınlar.
*İkinci failde şudur;
-Gördüm ki, insanlar nefslerinin istek ve arzularına
uyuyorlar.
-Ben; Allah-u Teâlâ nın, (Kim Rabbinin makamından
korkar, nefsini, istek ve arzularından alıkoyarsa,
muhakkak onun gideceği yer cennettir.) Melalindeki ayeti
kerimeyi düşündüm. Kesin olarak, inandım ki, Kur ’anı
Kerim haktır ve gerçektir. Ben de nefsime muhalefet edip
onunla cihat ettim ve savaştım. Nefsim ile mücadele
ettim. Allah-u Teâlâ’nın emirlerine tabi olup onu razı
edinceye kadar nefsimi terbiye etmeye çalıştım.
*Üçüncü faide;
-Gördüm ki insanlar dünya malını toplayıp biriktirmekle
meşgul oluyorlar. Dünyaya sımsıkı yapışıyorlar.
-Ben Allah-u Teâlâ’nın (Sizin yanınızda olanlar bitecek.
Ancak Allah-u Teâlâ’nın yanında olanlar bitmez.)
mealindeki ayeti kerimeyi düşündüm.
Elimde bulunan dünya malını rıza-i ilahi için miskin ve
fakirlere, ihtiyaç sahiplerine dağıttım ki ahirette bana azık
olsun.
*Dördüncü faide;
-Gördüm ki insanların bir kısmı şeref ve izzeti, etraf ve
çevrenin çokluğunda görüp onunla avunuyorlar.

183

-Bir kısmı da şeref ve izzeti mal ve evlat çokluğunda zan
edip onunla iftihar ediyorlar.
-Bir kısmı da şan, şeref ve izzetin başkalarının mallarını
gasp etmek ve çalmakta ve kan akıtmakta eşkıyalık
yapmakta olduğunu zan ediyorlar.
-Bir kısmı da şan, şeref ve izzetin, malını ve parasını
savururcasına harcamakta olduğuna inanıyorlar.
Bende Allah-u Teâlâ’nın,(Sizin Allah katında en kıymetli
ve şerefli olanınız, en takva olanınızdır.) mealindeki ayeti
kerimeyi hatırlayıp düşündüm. Takva yolunu seçtim.
İnandım ki, Kur ‘anı Kerim haktır ve doğrudur. Onların
zan ve düşünceleri, batıl ve yanlıştır.
*Beşinci faide;
Gördüm ki insanların bir kısmı bir kısmını levm edip
kötülüyorlar. Birbirlerinin aleyhinde konuşup gıybet
ediyorlar. Ben bunun sebebini düşündüm ki,
-Kimi malda,
-Kimi makamda,
-Kimi de ilimde, haset ettiği ve kıskandığı için bir
birlerini kötülüyorlar.
Ben de;
(Biz dünya hayatında onların arasındaki maişetlerini
taksim ettik.) mealindeki ayeti kerimeyi düşününce
anladım ki taksimat, ezelde Allah-u Teâlâ tarafından
yapılmıştır. Bu nedenle kimseye haset etmedim ve
kimseyi kıskanmadım. Taksimat-ı ilahiye razı oldum.
*Altıncı faide;
Gördüm ki insanların bir kısmı bir kısmına bir takım
sebep ve nedenlerden dolayı, düşmanlık yapıyorlar.
Ben de(Şeytan sizin en büyük düşmanınızdır. Onu
düşman edinin.) mealindeki ayeti kerimeyi düşündüm.
Anladım ki, Şeytandan başkasına düşmanlık yapmak caiz
değildir.

184

*Yedinci faide;
-Gördüm ki herkes yiyecek içecek gibi maişetlerini elde
etmek için büyük bir gayretle çalışıyorlar.
Hatta öyle ki, bu uğurda haram ve şüpheli şeylere
düşüyorlar. Bu hususta kendilerini zelil edip küçük
düşürüyorlar. İzzet, itibar ve şereflerini yitiriyorlar.
-Ben de (Yeryüzünde ne kadar canlı varsa hepsinin rızkı
Allah-u Teâlâ’ya aittir.) Mealindeki ayeti kerimeyi
düşündüm. Bildim ki rızkım Allah-u Teâlâ’ya aittir. Rızkı
o üstleniyor.
-Ben de başkalarından ümidimi kestim. Ümidimi Allah-u
Teâlâ’ya bağladım. Ona kulluk ettim.
*Sekizinci faide;
-Gördüm ki kimisi mahlûkattan birisine güveniyor.
-Kimisi altın ve gümüşüne güveniyor.
-Kimisi malına ve mülküne güveniyor.
-Kimisi de sanat ve maharetine güveniyor.
-Kimisi de kendisi gibi bir insana güveniyor.
Ben de (Kim, Allaha güvenirse Allah onun vekilidir.
Allahın emri ne ise o olur. Allah her şey için bir ölçü
koymuştur.) mealindeki ayeti kerimeyi düşündüm. Allah-
u Teâlâ’ya güvendim o benim vekilimdir o ne güzel
vekildir.
Şakik-i Belhi hazretleri bunları dinleyince, Hatemülasem
hazretlerine,
Allah-u Teâlâ seni muvaffak kılsın ben Tevrat, İncil,
Zebur ve Kur ‘anı Kerim, hepsine baktım bu dört kitap
senin saydığın sekiz faide üzerinde duruyor onları
anlatıyor. Kim bu sekiz faideli, ameli yaparsa, dört
kitapla amel etmiş olur. Buyurdu.
*Evladım;

185

Şu yukarıda anlatılan iki hikâyeden anlaşıldı ki ahirette
kurtuluş için çok ilim öğrenmeye ihtiyaç yoktur. Salih
amel yapmaya ihtiyaç vardır.
Şimdi ben hak yolcusuna vacip olan hususları
anlatacağım.
Şunu iyi bil ki;
Ahlak-ı zemimeden, kötü ahlaktan, çirkin huylardan
temizlenmesi için hak ve hakikat yolcusuna, ahiret
yolcusuna bir mürşid ve bir bir mürebbi lazımdır.
Terbiyenin manası şudur.
Bir çiftçi tarlasından ekine zarar verecek olan dikenleri
yabani otları temizlediği gibi ahiret yolcusu içinde
kendisini kötü huylardan temizleyecek ve terbiye edecek,
Allah-u Teâlâ’nın yoluna iletecek, yol gösterecek bir
mürebbiye, terbiye ediciye ihtiyaç vardır.
Çünkü Allah-u Teâlâ, kullarını irşad etmesi, onlara doğru
yolu göstermesi için peygamberler gönderdi.
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz irtihal
ettikten sonra, insanları Allah-u Teâlâ’nın yoluna
ulaştırmaları için yerine halifeler bıraktı.
Resulüllah sallallahü aleyhi vesellemin varisi, naibi,
vekili ve halifesi olmaya uygun şeyh, mürşid ve
mürebbinin ilk başta iyi bir âlim olması şarttır.
Ancak her âlim Resul-ü Ekrem efendimizin varisi ve
halifesi olmaya salih, uygun ve münasip olmaz.
Ben onun bazı alametlerini ve özelliklerini anlatacağım ki
herkes mürşitlik ve halifelik iddiasında bulunmasın.
Öyle ise biz diyoruz ki,
Bir âlimin, Resulüllah sallallahü aleyhi vesellemin
halifesi ve varisi olabilmesi için;
-Dünya sevgisinden,
-Makam,
-Mevki,

186

-Şan,
-Şöhret sevgisinden yüz çevirmesi,
-Silsile yoluyla, Resulüllah aleyhisselama kadar ulaşan
bir mürşid-i kâmile tabi olması,
-Az yemesi,
-Az uyuması,
-Az konuşması,
-Nafile namazı, nafile orucu ve sadakasının çok olması,
-Sabır,
-Şükür,
-Tevekkül,
-Kanaat,
-Cömertlik,
-Mutmainne bir nefs,
-Yumuşak huy,
-Tevazu,
-İlim,
-Sadakat,
-Hayâ,
-Ahde vefa,
-Vakar,
-Sükûn,
-Teenniyle hareket eden, aceleci olmayan ve emsali
güzel ahlak sahibi olması,
-Güzel bir siret ve suret üzere bulunması lazımdır.
Ancak bu vasıflara sahip olan birisi mürşid olmaya ve
Resulüllah aleyhisselamın varisi ve halifesi olmaya salih
ve uygun olur.
Bu vasıflara sahip olan bir âlim, bir mürşid, bir mürebbi,
bir varis-i Resul, Resulüllah sallallahü aleyhi vesellemin
nurlarından bir nurdur ki ancak böyle bir zata uymak
uygun olur.

187

Ancak; böyle bir zatın varlığı, mevcudiyeti ve bulunması
kibrit-i ahmer gibi nadir olup çok az bulunur.
*Böyle bir âlim bulan kimseye o zata zahiren ve batinen
uyması ona hürmet etmesi lazımdır.
-Zahiren hürmet etmesi; onunla mücadele etmemek ve
onun verdiği vazifeleri, gücünün yettiği kadar yerine
getirmekle olur.
-Batınen hürmet etmesi; zahiren kabul ettiği şeyleri
içinden ret ve inkâr etmemesiyle olur. Aksi takdirde,
Münafıklık olur.
Buna gücü yetmezse bu duruma ulaşıncaya kadar onun
sohbetlerini terk eder.
Ahiret yolcusunun; Şeytanın dostluğundan ve
vesvesesinden uzaklaşması için kötü huylu ve kötü
zihniyetli kimseler ile oturmaktan ve bulunmaktan
sakınması icap eder.
Her halükarda ve her hususta, Allah-u Teâlâ’ya muhtaç
olduğunu bilmesi lazımdır.
Bu hususları bilip anladıktan sonra iyi bil ki;
Tasavvuf için iki haslet vardır.
-İstikamet; doğruluk,
-Sükûn; insanlara zarar vermemek,
İstikamet; Nefsinin istek ve arzularından vaz geçip,
Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmektir.
Sükûn ise; İnsanlar ile güzel geçinmek suretiyle iyi ahlak
sahibi olmak, insanları kendi isteklerine mecbur etmemek
ve Şeriat-ı garrai Ahmediyeye muhalif olmadıkça, onların
isteklerine uymaktır.
*Evladım sen bana ubudiyetten, Allah-u Teâlâ’ya kulluk
tan da sual ettin.
Ubudiyet, Allah-u Teâlâ’ya kulluk;
Üç şekilde yapılır.
-Allah-u Teâlâ’nın emirlerine riayet,

188

-Kaza ve kadere ve Allah-u Teâlâ’nın taksimatına razı
olmak.
-Allah-u Teâlâ’nın rızasını talep etmek için, nefsinin
rızasını terk etmek.
*Evladım bana tevekkülden de sual ettin.
-Tevekkül; senin için takdir edilen her şeyin kesinlikle
sana ulaşacağını bilmek ve inanman ve
-Allah-u Teâlâ’nın, vaad ettiği şeylerde, itikadının
muhkem ve sağlam olmasıdır.
Öyle ki; âlemde herkes, senin için takdir edilmemiş ve
yazılmamış bir şeyi sana ulaştırmak için çalışsalar, takdir
edilen bir şeyi de senden engellemeye var güçleriyle
gayret etseler, muktedir olamazlar ve güçleri yetmez.
*Tevekkül; evvela deveyi bağlamak sonra Allah-u
Teâlâ’ya güvenmektir.
Esbaba tevessül tevekküle mani değildir.
*Tevekkül; kalbi mahlûka değil de Allah-u Teâlâ’ya
bağlamaktır.
*Resul-ü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz,
ibn-i Abbas hazretlerine,
(Sana birkaç kelime öğreteceğim, onları muhafaza et.
Allah-u Teâlâ’nın haklarına riayet et ki, Allah-u Teâlâ
seni muhafaza etsin.Bir şey istediğinde Allah-u Teâlâ’dan
iste.Bir yardım istediğinde Allah-u Teâlâ’dan iste.
İyi bil ki;
Bütün insanlar bir araya gelseler, Allah-u Teâlâ
yazmadıysa sana faydalı olamazlar.
Bütün insanlar bir araya gelseler, sana zarar vermek
isteseler, Allah-u Teâlâ yazmadıysa sana zarar
veremezler. Kalem kaldırıldı, sayfalar kurudu. Tirmizi,
Sünen-i Ahmed, Hâkim.)
*Evladım;
Sen bana ihlasdan da sordun;

189

İhlas; Bütün amellerin sırf Allah-u Teâlâ’nın rızası için
olmasıdır. Hatta öyle ki insanlar seni meth edip
övdüklerinde memnun, zem edip kötülediklerinde
mağmum ve mahzun olmamalısın.
İyi bil ki; Riya hastalığı insanların tazim ve hürmet
etmelerinden meydana gelir.
Riya hastalığından kurtulmanın ilacı, insanların ilahi bir
kudret tahtında ve altında olduklarını görmendir.
Aynı zamanda, onların hiçbir güç, kudret ve herhangi bir
yetkilerinin olmadığını, bir cemadat gibi sana bir fayda,
rahatlık, zarar ve meşakkat ulaştırmaya güçlerinin
olmadığını, her türlü fayda ve zararın ancak Allah-u
Teâlâ’dan olduğunu bilmen, görmen ve öyle inanmandır.
Aksi takdirde riya hastalığından kurtulamazsın.
*Evladım;
Diğer soruların gelince;
Onların bir kısmının cevabı, diğer kitaplarımda yazılıdır.
Orada ara bul ve oku.
Bir kısmına gelince onları yazmak haram ve yasaktır.
Sen bildiklerinle amel et ki, bilmediklerin sana açılsın ve
öğretilsin.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurdu;
(Kim bildikleriyle amel ederse Allah-u Teâlâ ona
bilmediklerini öğretir. Keşfülhafa 2/365)
*Evladım;
Bundan sonraki müşküllerini gönül ve kalp diliyle sor.
*Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu;
“Sen onların yanına çıkıncaya kadar sabır etselerdi, onlar
için çok daha hayırlı olurdu.” ( Hucurat suresi; ayet- 5)
*Bu hususta Hızır aleyhisselamın nasihatini tut.
Hızır aleyhisselam Musa aleyhisselama şöyle demişti;
“Ben sana anlatıncaya kadar, benden bir daha bir şey
sorma.” ( Kehf suresi; ayet- 70)

190

*Allah-u Teâlâ;
“Acele etmeyin, ben size ayetlerimi göstereceğim.”
Buyurdu (Enbiya suresi; ayet -37)
*Evladım vakti gelinceye kadar bir daha bana bir şey
sorma. İyi bil ve kanaat getir ki bu hususlara ancak seyr-u
süluk ile ve nefs terbiyesi ile ulaşırsın.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;
“Onlar yeryüzünde gezmiyorlar mı? Bakıp düşünsünler.”
(Rum suresi; ayet- 9)
*Evladım;
Eğer gayret edersen, seyr-u sülukünü tamamlarsan, her
makam ve menzilde, birçok acayip şeyler görürsün.
Bu hususta sen ruhunu bezl et, gönlünü bu işe ver. Çünkü
bu işin başı canugönülden dört elle sarılmaktır.
*Zinnun-ı Mısri rahimehüllah, bir talebesine şöyle
nasihatte bulundu;
-Eğer ruhunu bezl etmeye, canugönülden dört elle
sarılmaya gücün yetecekse gel.
-Eğer buna gücün yetmeyecekse sofilerin faydasız
işleriyle meşgul olma.
*Tasavvufta esas;
Mücahede, nefs temizliği ve kalbi masivadan, Allah-u
Teâlâ’dan başka her türlü düşünceden temizlemek
suretiyle, nur-u ilahi ile nurlanmak ve bütün uzuvları
Şer’i şerife tabi kılmaktır.
*Evladım;
Ben sana sekiz şey ile nasihat edeceğim ki, kıyamet günü
ilmin senin hasmın olmasın.
Bunlardan dördüyle amel edecek, dört şeyi de terk
edeceksin.
*Evvela terk edeceğin, bırakacağın, dört şeyi
anlatacağım.

191

-Bir meselede gücün yettiği kadar asla hiçbir kimse ile
münazara ve münakaşa etme, Çünkü bunda birçok afetler
ve zararlar olup zararı faydasından günahı sevabından
büyüktür.
Zira münakaşa, riya, haset ve kıskançlık, kibir, kin,
düşmanlık, iftihar ve övünme gibi her türlü çirkin ve kötü
ahlakın ve huyların menşei ve membaıdır.
Evet; seninle bir şahsın veya bir toplumun arasında vaki
olan bir meselede, hak ve doğruyu izhar edip ortaya
çıkarmak gibi bir muradın olsa, bu durumda konuşmak
caizdir. Lakin bunun için iki şeye riayet etmek lazımdır.
1-Doğru ve hakkı senin söylemen ile başkasının
söylemesi arasında bir fark görmemelisin.
2-Bundan maksat hak ve doğrunun ortaya çıkması olup,
övünmek ve ilmini ortaya koymak için olmamalıdır.
*Evladım iyi dinle ki ben senin için faydalı bir şey
anlatacağım.
İyi bil ki; müşkil bir meseleden sual etmek, kalbini
doktora arz etmektir.
Soruya cevap ise; hastalığı tedavi etmek için gayret
göstermektir.
*Evladım bil ki;
Cahiller, manevi kalp hastalarıdır,
Âlimler de, manevi kalp doktorlarıdır.
İlmi noksan bir Âlim, manevi tedaviyi güzel yapamaz.
Kamil bir âlimde her hastayı tedavi etmez. Ancak tedavisi
mümkün olan ve iyileşme ümidi olan hastaları tedavi
eder.
Öyle ise, hastalık müzminleşmiş olup tedaviyi kabul
etmeyecek durumda olursa, maharetli, uzman bir
doktorun diyeceği şudur;
Bu hasta ilaç ve tedavi kabul etmez. Dolayısıyla bununla
meşgul olmak vakit zayi etmek olur.

192
*Evladım yine şunu iyi bil ki;
Cehalet hastalığı dört çeşittir.
1.İlaç ve tedavi kabul eder. Diğerleri ise tedavi kabul
etmez.
Tedavi kabul etmeyenler;
1.Sual ve itirazları haset, kıskançlık ve öfkeden olandır.
Sen böyle birisine açık seçik bir şekilde, çok güzel
cevaplar versen de ona fayda vermez. O güze sözler
ancak onun kin, buğuz ve düşmanlığını arttırır. Böyle
birisine yapılması doğru, uygun ve münasip olan ona
cevap vermemek onunla meşgul olmamaktır.
Şöyle anlatılır;
Her düşmanlığın izalesi ve telafisi mümkündür. Ancak
hasetten ve kıskançlıktan doğan düşmanlığın giderilmesi
mümkün olmaz.
Şu halde böyle birsini, hastalığı ile baş başa bırakmak ve
ondan yüz çevirip uzak durmak lazımdır.
*Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor;
“Bizim zikrimizden yüz çeviren, ancak dünyayı isteyen
kimselerden yüz çevir.” ( Necm suresi; ayet -29)
Hasetçi, kıskanç bir kişi her ne yapar ve her ne söyler ise
onun maksat ve gayesi bir ateş yakmaktır.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle
buyuruyor;
(Ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi hasetçinin kıskançlığı
da onun amelini yakar ve tüketir.
Sadaka vermek te suyun ateşi söndürdüğü gibi, hata ve
günahları yok eder.
Namaz, mü‘minin nurudur. Oruç Cehennem ateşinden
koruyan bir kalkandır. İbni Mace 2/1408)
İlaç ve tedavi kabul etmeyen cehalet hastalığının, ikinci
hastalığı ahmaklıktan olandır. Bu da kıskançlık hastalığı
gibi tedavi kabul etmez.

193
İsa aleyhisselam şöyle buyurdu;
Ölüleri diriltmekten aciz kalmadım. Lakin ahmakları, aklı
kıt ve zayıf olanları tedavi etmekten aciz kaldım.
Bunun izahı ve misali şöyledir;
Bir adam, kısa bir zaman az bir ilim tahsili ile meşgul
olup akli ve şer’i ilimlerden biraz bir şeyler öğrenir sonra
bütün ömrünü akli ve şer’i birçok ilimleri tahsil etmekle
geçirmiş büyük bir âlime soru sorup aldığı doğru
cevaplara ahmaklığından dolayı itiraz eder.
Bu ahmak kişi, kendisi için müşkil olan malumat ve
bilgilerin o büyük âlim içinde müşkil olduğunu zan eder.
Bu kadarını bilmeyince onun sual ve itirazları
ahmaklığından olur.
Böyle birilerine cevap vermekle meşgul olmamak icap
eder.
*Tedavi kabul eden cehalet hastalığına gelince;
irşad olmak, doğru yolu bulmak isteyip akıllı, anlayışlı
olan
-Mal,
-Mülk,
-Makam sevgisi olmayan,
-Nefsani ve şeytani istek ve arzuların peşinde koşmayan,
-Kıskanç ve öfkeli olmayan,
-Doğru yolu arayan,
-Sual ve itirazları hasetten, inattan ve imtihan etmek gibi
bir sebepten olmayıp sırf öğrenmek ve onunla amel
etmek için olandır.
Böyle olan kimsenin tedavisi mümkün olup onunla
meşgul olmak ve sorularına cevap vererek irşad etmek
vacip olur.
*Terk etmen icap eden dört şeyden ikincisi şudur;

194

Kendi söylediklerinle ve anlattıklarınla amel etmeden
başkalarına vaaz ve nasihat etmekten sakın. Çünkü bunun
afeti, vebali ve günahı çoktur.
Ancak söylediklerinle evvela kendin amel edip sonra
insanlara vaaz ve nasihat etmek bundan hariçtir.
Allah c.c. tarafından İsa aleyhisselama şöyle söylendi;
Ya İsa evvela kendi nefsine vaaz ve nasihat et. Eğer
dediklerinle amel ediyorsan, sonra insanlara vaaz ve
nasihat et. Aksi takdirde Allah-u Teâlâ’dan hayâ et ve
utan.
*Evladım;
Eğer sen vaizlik yapmakla müptela olursan;
İki durumdan sakın;
-Birincisi;
Vaaz esnasında okuduğun şiirlerde, ibarelerde ve
sözlerinde tekellüften yapmacık hallerden sakın. Her
zamanki halinle konuş ve tabii ol. Zira Allah-u Teâlâ;
haddi aşanları sevmez onlara buğuz eder.
Böyle durumda olmak kalbin gafil, gönlün harap
olduğuna delalet eder.
Vaaz, nasihat ve tezkirin gayesi;
-Ahireti,
-Cehennemi,
-Allah-u Teâlâ’ya hizmette ve kullukta nefsin kusurlarını
hatırlatmaktır.
-Geçen ömrün boşa geçtiğini düşünmeye sevk etmektir.
-Önünde birçok engeller, zor ve dar geçitler, sarp
yokuşlar olduğunu hatırlatmaktır.
-İnsanları ibadatu taata hayr-u hasenata teşvik etmek ve
yöneltmektir.
-Son nefeste imanını kurtarabilecek mi?
-Ölüm meleği Azrail aleyhisselam ruhunu alırken hali
nasıl olacak?

195

-Münker ve Nekir meleklerinin kabirdeki suallerine
cevap verebilecek mi?
-Kıyamet günü hali nasıl olacak?
-Sırat köprüsünü geçebilecek mi?
-Yoksa Cehenneme düşecek mi? Gibi hususları
anlatmaya vaaz, nasihat ve tezkir denir.
İnsanlara bunları öğretmek, bu gibi hususlara vakıf
kılmak, onları her türlü aşırılıklardan ve günahlardan
sakındırmak, onlara kendi ayıp ve kusurlarını göstermek,
vaaz meclisine gelenlerin güçleri miktarınca geçmiş
hatalarını görüp tövbe etmelerini, isyan ile geçmiş
ömürlerine hasret çekmelerini temin etmeye vaaz denir.
Mesela;
Birilerinin evini sel basmış olsa ilk görende sen olsan,
selden kaçın, kendinizi koruyun diye evini sel basan
insanları nasıl uyarıyor isen, böyle bir anda düzgün
cümleler ve sözler bulmak için kendini zorlamıyorsan, bir
vaizde böyle olmalıdır.
Vaizin maksat ve gayesi, insanları günah ve isyanlardan
ve Cehennem tehlikesinden kurtarmak için onları
uyarmak olmalıdır.
- İkinci haslet;
Vaizin gayesi, vaaz meclisine gelenleri çoğaltmak, onları
coşturmak, filan vaiz ne kadar güzel vaaz ediyor
dedirtmek gibi şeyler olmamalıdır. Çünkü bu gibi
şeylerin hepsi dünya malına ve menfaatine meyil
etmektir. Riya ve gösterişten ileri gelir.
Bu gibi haller gafletten meydana gelir.
*Vaizin maksat ve gayesi;
-İnsanları Dünyadan ahirete,
-İsyandan ibadete,
-Hırstan zahadete,
-Cimrilikten cömertliğe,

196

-Kibr-u gururdan takvaya, yönlendirmek olmalıdır.
-Onlara ahireti ve cenneti sevdirip Dünyaperest olmaktan
soğutmak, onlara ibadet ve zahadeti öğretmek olmalıdır.
-Vaaz ve nasihatin yolu budur.
*Bu gayeler ile olmayan bir vaaz;
Hem vaize, hem de onları dinleyen cemaate vebal ve
günah olup insanları hak ve doğru yoldan uzaklaştıran,
onları helak eden, Rahmani olmaktan uzak, şeytani ve
nefsani bir iştir.
İnsanların bu gibi meclislerden, uzak durması vaciptir.
-Bu şekildeki bir vaizin yaptığı ifsadatı Şeytan dahi
yapamaz.
-Bu anlatılan kötü vasıflara sahip olan vaizleri, yetkisi,
imkânı, gücü olan Müslümanların minberlerden ve
kürsülerden indirmesi ve vaizlikten onları men etmesi
vacip olur. Çünkü böyle yapmak, onları yaptıkları bu
yanlış ve kötü işten men etmek, emr-i bilmaruf nehy-i
anilmünker cümlesindendir.
*Terk edilmesi lazım olan hususlardan üçüncüsü;
-Amirlere, sultanlara ve devlet görevlilerine karışmaman,
onlarla senli benli, içli dışlı bir vaziyette olmamandır.
-Devlet kapısında dünyevi menfaat için dolaşmaman,
onlarla, haşir, neşir olmamandır.
Çünkü onlar ile haşir neşir olmak, onların meclislerinde
bulunmak, uhrevi bakımdan büyük afetlere sebep olur.
Eğer böyle bir bela ile müptela olursan, devlet
adamlarıyla görüşme mecburiyetinde kalırsan adil olanlar
hariç devlet ricalini övmekten, onları methüsena etmekten
sakın.
*Çünkü Allah-u Teâlâ fasık ve zalimler övüldüğünde
gazap eder.

197

Zalim ve fasık olan amirlere, sultanlara, devlet ricaline
saltanatlarının devamı için dua etmek, yeryüzünde isyan
ve zulmün devam etmesini sevmek ve istemek olur.
*Terk edilmesi icap eden hususlardan dördüncüsü;
Devlet adamlarının verdiği hediyeleri kabul etmektir.
Bu hediyenin helal olduğunu bilsen dahi onlardan bir şey
almak ve onlardan bir ihsan beklemek, mü ‘minin dinini
ifsat eder. Çünkü;
Böyle bir hediye, onlara müdahene ve yağcılığın
yapılmasına sebebiyet verir.
O hediyeleri ve ihsanları onlardan almak ve kabul etmek,
onların tarafına riayet etmek ve onlara meyil etmek ve
onların haksız durumlarına ve zulümlerine de muvafakat
anlamına gelir ki hepsi Müslümanın dinini ve imanını
ifsat eder.
*Bunun en az zararı şudur;
Onlardan dünyalık bir şey aldığında, onlardan bir fayda
gördüğünde onları seversin.
Kim zalimleri severse, bizzarure ömürlerinin uzun
olmasını ister ve sever.
Zalimin zulmüyle kalmasını istemek, Allah-u Teâlâ’nın
kullarına zulüm yapılmasını ve âlemin harap olmasını
istemek demektir.Bir Müslümanın dini ve akıbeti için
bundan daha zararlı ne olabilir?
Bir kısım insanların ve Şeytanın, böyle bir durumda, evla
ve efdal olan o hediyeleri ve ihsanları alıp, onları
fakirlere ve miskinlere vermendir. Gibi aldatıcı sözlerine
ve telkinlerine kanıp aldanma.
Çünkü şeytan aleyhilla’ne bu gibi vesveselerle birçok
insanı aldatmıştır. Biz bunları İhya-i Ulumiddin
kitabımızda yazdık tafsilatını oradan oku.
*Yerine getirmen icap eden dört husustan birincisi, şudur;

198

Sana ait bir köle veya hizmetçiden senin gönlünü
daraltmayacak, seni kızdırmayacak ve seni razı edecek
bir vaziyette hizmet ve itaat etmesini bekleyip istediğin
gibi, Allah-u Teâlâ’ya bu manada hizmet ve itaat
etmendir.
Mecazi bir kuldan, köleden ve hizmetçiden sana
yapmasına razı ve memnun olmayacağın muameleyi, sen
de Allah-u Teâlâ’ya yapmaktan razı olmamalısın. Zira
Allah-u Teâlâ senin gerçekten Halikın ve Rabbin,
seyyidin ve efendindir. Sen de onun gerçek manada
kulusun.
*Yapman icap eden hususlardan ikincisi;
Kendin ve nefsin için sana yapılmasını uygun ve münasip
gördüğün muameleyi, senin de insanlara yapmandır.
Çünkü mü ‘minin imanı, ancak kendisi için sevdiği
şeyleri diğer insanlar için de sevmekle kâmil olur.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz bir
Hadisi Şerifinde şöyle buyuruyor;
(Kimde üç haslet bulunursa imanın tadını bulmuş olur.
1-Herkesten ve her şeyden daha çok, Allah ve resulüllahı
sevmek,
2-Sevdiği kişiyi ancak Allah için sevmek,
3-İslamdan sonra tekrar küfre dönmeyi, kâfir olmayı, dini
celili İslam’dan çıkmayı, ateşe atılmak gibi kötü ve
tehlikeli görmek.
*Yapman icap eden hususlardan üçüncüsü;
Bir ilmi okuyup öğrendiğinde veya mütalaa ve müzakere
ettiğinde ilmin, senin kalbini ıslah etmesi ve nefsini
kötülüklerden temizlemesidir.
Mesela; ömründen ancak bir hafta kaldığını bilsen böyle
bir durumda bizzarure, fıkıh, cedel, usul, kelam ve emsali
ilimlerle meşgul olmazsın.

199

Çünkü bilirsin ki o esnada bunların sana bir faydası
olmaz.
Böyle bir anda;
-Kalp murakabesi,
-Tövbe,
-İstiğfar,
-İbadet,
-Zikrullah,
-Muhabbetullah-Allah sevgisi gibi daha önemli şeylerle
meşgul olursun.
Şu halde bir insanın, üzerinden geçen her gün, her gece
ve her saatte ölüm mümkündür. Öyle ise en önemli ve
ehemmiyetli işlerle meşgul olmak lazımdır.
*Evladım;
Şimdi benden başka bir nasihat daha dinle ve onda
tefekkür et ki kurtuluş ve necatı bu nasihatte bulursun.
Sana bir hafta sonra sultan senin evine müsafir gelecek
diye bir haber getirseler, bilirim ki bir hafta zarfında,
bütün işlerini bırakır, başka işlerle meşgul olmazsın
sadece sultanın ilk göreceği, elbise, mefruşat ve sultanı
müsafir edeceğin evin temizliği vs. gibi hazırlıklarla
meşgul olursun.
Şimdi sana işaret ettiğim şey hakkında düşün.
Çünkü sen zeki ve anlayışlısın. Akıllı kimseye bir söz
yeter.
*Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle
buyurdu;
(Allahu Teâlâ sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz.
Sizin kalplerinize ve niyetlerinize bakar. Sahihi Müslim
4/1987 Müsnedi Ahmed 2/285 süneni ibni Mace 2/1388)
Eğer kalbin hallerini öğrenmek istersen, İhya-i Ulumiddin
kitabımıza bak.
Kalbin ahvalini bilmek farz-ı ayındır.

200

Diğer ilimlerin, farz ibadetleri eda edecek kadarını
bilmek farz-ı ayın olup fazlasını bilmek farzı kifayedir.
Kalbin hallerini öğrenmek murad edersen tahsili için,
Allahu Teâlâ seni muvaffak eder.
*Yapman icap eden hususların dördüncüsü;
Bir sene yetecek kadarı müstesna, dünya malı biriktirme.
*Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz,
ümmehatü mü’ mininden bazıları için böyle yapardı. Ve
şöyle dua ederdi;
“Allahım Muhammedin âlinin erzakını yeterli kıl.”
(Sahih-i Buhari ve Müslim)
Resulü Ekrem sallallahü aleyhi vesellem efendimiz bunu,
ezvacı tahriratın hepsi için yapmazdı. Bazılarına bir
günlük ve yarım günlük verirdi.
*Evladım;
Ben bu bölümde sorduklarını ve istediklerini yazdım.
Senin, bu yazdıklarımla amel etmen lazım gelir.
Samimi dualarında beni de unutmaman icap eder.
Benden istediğin duaya gelince;
Duaları sahih hadis kitaplarında ara bul.
Şu duayı her vakit, bilhassa namazların peşinden oku;
Allahım senden her türlü nimetin tamamını,
İsmetin devamını,(günahlardan ve her türlü sıkıntıdan
korumanı)
Rahmetin şümulünü,
Afiyetin husulünü,
Hayatın en güzelini,
Ömrün en saadetlisini,
İhsanın tamamını,
Nimetlerin umumisini,
Faziletin tatlısını,
Lutf-u kereminin en yakin olanını isterim.
Allah’ım sen bizim için faydalı olanını ver,

201
Aleyhimize olanını verme,
Allah’ım ecelimizi saadetle sonlandır,
Bizim arzularımızı fazlasıyla tahakkuk ettir,
Bizim sabah ve akşamımızı afiyetli kıl,
Bizi rahmetine kavuştur,
Bizim günahlarımızı af ve mağfiret yağmurunla temiz et,
Ayıplarımızı düzeltmek için bize yardım et,
Takvayı bize azık yap,
Dinine hizmet etmekte gayretimizi arttır,
Tevekkül ve itimadımız sanadır.
Allah’ım bizi istikamette daim kıl,
Bizi Dünya ve ahirette pişman olacağımız şeylerden koru,
Günah yüklerimizi hafiflet,
Bize iyi kullarını yaşantısını nasip et,
Bizden kötülerin şerlerini uzak et,
Bizi babalarımızı analarımızı, üstatlarımızı, rahmetinle
cehennemden uzak et,
Ya Aziz,
Ya Kerim
Ya Settar,
Ya Hâlim,
Ya Cebbar,
Ya Allahu, ya Allahu, ya Allahu, ya Allah,
Ya Rahim ya Rahim, Ya erhamerrahimin,
Veya evvlel evvelin,
Veya ahirel ahirin,
Veya zülkuvvetilmetin,
Veya rahimel mesakin,
Veya erhamerrahimin,
La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin,
Vesallallahü ala seyyidina Muhammedîn ve alihi ve
sahbihi ecmain,
Vel hamdü lillahi rabbil âlemin.

202
MUHTEVİYAT
İş bu risalenin muhteviyatı,
1-Nasihat kolaydır. Kabul etmek ve onunla amel etmek
zordur.
2-Mücerred ilim,(amelsiz ilim)insanı maksadına
eriştirmez.
3-İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve erkânını yerine
getirmektir.
4-Kişi Cenab-ı Hakkın lütfu ile cennete girer ancak,
ibadet ve taat ile hazırlandıktan sonra.
5-Amel ve ibadet yapmadıkça, ecir ve sevap bulamazsın.
6-İlimsiz amel olmaz.
7-İlim talibi olan kimse, ruhunun himmetine, nefsinin
hezimetine, bedeninin hizmetine ihtiyaç duyar.
8-İnsan ulvi gayelerine, ancak gayret ve uykusuzluk ile
ulaşır.
9-İlmin gayesi Allah-u Teâlâ’ya ibadet ve itaat bilgisine
ulaşmaktır.
10-Şeriata uymak esastır. Şeriata uymayan ilim ve amel
dalalettir.
11-Tasavvuf ve tarikat; nefs mücadelesidir. Faydasız
sözler ve işlerle uğraşmak değildir.
12-Şakavetin alameti, çok konuşmak ve şehvetle meşgul
bir kalbe sahip olmaktır.
13- Ancak yaşayarak bilinen ve anlaşılan şeyler, söz ile
anlatılmaz.
14-Gerçek kurtuluş, sekiz şeyi yerine getirmekle olur.
15-Sekiz husus;
İlk başta Allah-u Teâlâ’ya itaat,
-Salih amelleri sevmek ve yapmak,
-Allah yolunda infak,
-Takva sahibi olmak,

203

-Allah-u Teâlâ’nın taksimatına razı olmak,
-İyi insanları sevmek,
-Şeytandan başkasını düşman edinmemek,
-Allah-u Teâlâ’dan başkasından ümitvar olmamak,
-Allah-u Teâlâ’ya tevekkül etmek(güvenmek)
16-Ahiret yolcusuna muhakkak bir mürşid ve mürebbi
lazımdır.
17- Bir âlimin ve şeyhin Resulüllah aleyhisselamın varisi
ve halifesi olması için;
-Ahiret âlimi olması,
-Dünyadan,
-Makam,
-Mevki,
-Şan,
-Şöhret sevgisinden yüz çevirmesi,
-İhsan sahibi olması,
-Az yemesi,
-Az uyuması,
-Az konuşması,
-Çok nafile namaz kılması,
-Çok sadaka vermesi,
-Çok nafile oruç tutması şarttır.
18-Talebenin üstazına zahiren ve batınan hürmet etmesi
lazımdır.
-Zahiri hürmeti, üstazıyla münakaşa ve mücadele
etmemesiyle ve tavsiye ettiği şeyleri yerine getirmesiyle
olur.
-Bâtıni hürmeti ise içi ve dışıyla üstazının dediklerini
kabul etmesiyle olur.
-Buna gücü yetmiyorsa içi ve dışı bir oluncaya kadar
üstazının sohbetlerini terk etmesi lazımdır.
19- Tasavvuf için iki hususa dikkat lazımdır.
-Birincisi istikamet,

204
-İkincisi halka zarar vermemektir.
20-Sofi bütün işlerinde doğru olup insanlar ile güzel
geçinendir.
21-Kulluk üç şeyle olur.
-Şer’i şerifi muhafaza,
-Kaza ve kadere rıza,
-Allah-u Teâlâ’yı razı etmek için nefsin isteklerini
bırakmak.
22-Tevekkül; vaad ettiği şeylerde Allah-u Teâlâ’ya,
itikadını sağlam ve muhkem yapmaktır.
23-Tevekkül; takdir edilen şeyin muhakkak olacağını,
kaderde olmayan şeyin kesin olmayacağını bilmektir.
24-Riya; insanların hürmet ve taziminden meydana gelir.
İlacı, insanları cemadat gibi kabul etmektir.
25-Hakikata, ancak, gönül vermekle ulaşılır.
26-Kıyamet günü, ilminin sana hasım olmasını
istemiyorsan sekiz hususa devam et.
-Kimseyle münakaşa etme.
-Kendin amel etmedikçe, vaaz ve nasihatte bulunma.
-Devlet adamlarıyla haşir neşir olma.
-Devlet ricalinden hediye alma.
-Allah-u Teâlâ ile muamelelerin düzgün olsun.
-Kendin için sevdiğin şeyleri insanlar için de iste.
-Sahip olduğun ilimin, kalbini ıslah edip nefsini tezkiye
etsin.
-Dünyaya çok rağbet edip çok mal toplama.
27-Cehalet hastalığı dört çeşittir.
-Tedaviyi kabul eden bir tanedir. O da akıllı olup kıskanç
ve öfkeli olmayanıdır.
-Tedaviyi kabul etmeyen de üçtür.
-Sual ve itirazı hasetten olan.
-Ahmak olan.
-Kibirli olan.

205

28-Zalim idarecilerden hediye almak onları sevmeyi
gerektirir.
-Onları seven de onların ömürlerini uzun olmasını ister.
-Onların ömürlerinin uzun olmasını istemek ise zulmün
devamını istemek olur. Ki en büyük musibette budur.
29-Bu risaledeki nasihatler ile amel edip me’sur dualar ile
dua etmek lazımdır.
İmam-ı Gazali hazretlerinin bu risaledeki nasihatleri kitap
ve sünnetten alınmış olup en küçük bir yanlışlık yoktur.
*Huccetülislam İmamı Gazali hazretlerine göre tasavvuf;
-Kitap ve sünneti harfiyyen tatbik etmek,
-Cisim,
-Ruh,
-Kalp,
-Nefs ve zahiri, batıni bütün uzuvlarıyla Şer’i şerifi
yaşamaktır.
*Kitap ve sünnete uymayan her söz ve görüş batıl ve
hurafedir.
İş bu risalenin tercümesi hicri 1441 Rabiul evvel 12.sinde
Miladi 9.11.2019 senesinde tamamlanmıştır.
Her türlü irşad ve muvaffakıyet ancak Allah-u
Teâlâ’dandır.
İstifade edenlerin maddi ve manevi emeği geçenlere, dua
etmeleri ümit edilir.
Hidayet ve istikamet üzere olanlara selam olsun.
Mütercim: ErgünTelis
12 Rabiul evvel 1441
9.11.2019.

 




Okunma Sayısı: 18


18.119.131.79








DİĞER HABERLER

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Köşe Yazıları
Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa Özer (özer Koç)

Ahmed ceemal El Hamevi

Prf.Dr.Serdar demirel

N.Mehmet Solmaz

Mustafa Özer (özer Koç)

Mustafa Miyasoğlu

Mustafa Ekinci

Galip Boztoprak

Şeyma Kısakürek Sönmezocak

Mustafa Kanlıoğlu

Mustafa cabat

Ebubekir Sifil

Ali Biraderoğlu

İbrahim Ulueren

Mustafa Özer (özer Koç)

Ali Biraderoğlu

Mustafa cabat

Günlük Gazeteler
Sponsorlarımız

Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Vakıf Sitesi


Top