Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
1
YALI ÇAPKINI
mustafa özer
ŞİİR
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
2
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
3
İçindekiler
ŞİİR ÜZERİNE BİR DENEME 9
YALI ÇAPKINI 13
YALI ÇAPKINI I 15
YALI ÇAPKINI II 17
YALI ÇAPKINI III 22
YALI ÇAPKINI IV 25
YALI ÇAPKINI V 27
YALI ÇAPKINI VI 30
YALI ÇAPKINI VII 34
YALI ÇAPKINI VIII 37
KİME DERT OLDU 42
GÜZEL GÜNLERİN IŞIĞINDA 43
ANNEME ÖZLEM 44
SEVERİNE NOTLAR 45
KIRANARDI GECELERİ 48
HUZURLU BAKIŞ 50
AŞKIN GÖKKUŞAĞI 51
UMUŞ 52
SEKTÖR SERZENİŞİ 53
GÜNAYDIN 54
İÇİ DIŞI AYNI 58
NEFS-İ EMMARE 59
ŞİMDİ GÜZELSİN 60
ANNEMİN KÜPELERİ 61
EY GÖZÜM SENLE BAŞIM DERTTE 63
ADIYAMAN RİSALESİ 65
ÜS 67
SABIR KERVANI 69
DİNLE Kİ NE DER 70
KIRLANGIÇ 73
HÜSNÜ MANSUR 75
SARHOŞLUK ZAMANLARI 76
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
4
KISSA 77
ARI TERCİH 79
YOL EHLİ 80
SEV GAZELİ 81
CEHALETİN KEMALİ 82
DÖNENCE I 83
DÖNENCE II 83
DÖNENCE III 83
CANDAN OLURUM 84
İLAHİ I 85
İLAHİ II 86
İLAHİ III 87
YENİYE SABIR ESKİYE ŞÜKÜR 88
ONUNLA GEÇEN GÜNLER 89
İNŞİRAH 90
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ I 91
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ II 95
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ III 97
GÖNLÜMÜZ 99
HÜNER 99
HAKÇASI BU YAŞAMIN 99
EY İNSANOĞLU 100
DOĞU-BATI 101
KALEMİN FARZI 103
KUZGUN 111
MOTOKURYE 113
ULUSAL 113
YEŞİL İŞÇİLER 114
GEZİ 115
DÖNÜŞÜM 119
DİLBERİM ŞEN KALIRSAN 120
ERGUVAN VE İSTANBUL 121
SENG-İ MEZAR 122
İSTANBUL 124
İSTANBUL’DA KAYBOLMAK 125
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
5
ADAM BİLİMSEL 128
TORNİSTAN YAPMAK 129
HEYKELTIRAŞ 130
NOKTALAMA 130
HİCRET VE HİCRAN 131
İSTANBUL’DAN MANZARALAR 132
SENİ ARIYORLAR SENİ 133
ÇAY TUTKUSU 137
BEKLENEN 138
MÜLKÜ İDARE 140
NEVA 141
SINIFI DOLDURANLAR 142
HİCİV 143
İSTANBUL SERENATI 143
İSTANBUL’A DAİR 144
MUHABBET KUŞU 149
AŞKI AYYILDIZ 151
KÜÇÜK BİR VAKA 152
NE İNİM NE CİNİM 153
MERHAMET 154
KABA REDİF 156
GENÇ 156
TOPRAK VE KADIN 157
KİBAR 160
ÖZLEM 161
OLMAZ 165
UMUT 166
TÜRKÜ 167
KELİMELER 168
ŞAMAN 169
AVLAK 170
NOKTALAMA 171
MAVERA YOLCULARINA I 172
MAVERA YOLCULARINA II 173
SON ŞARKI 175
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
6
HASRET 179
NOKTALAMA 180
KURT GÖZÜ 181
ŞARAMPOLDE KOŞANLAR 182
KARTAL 185
KIBRIS’A DOĞRU 187
YURTSEVER 189
EY ZEVAL 190
İKTİDAR TEK OLUNCA 191
DIŞ ALEM GELİRİ 192
TÜRKİYE TURU 193
YAĞMUR MUHABBETİ 196
HÜRREM SULTAN 199
BAŞBAKAN OLMUŞ 199
YENİ NE VAR GÖSTER BANA 200
KATİP ÇELEBİYE DESTAN 201
AMENNA 204
ÖRNEK AL 205
ÜVEYİK 207
AĞAÇ 209
HAYRETLER İÇİNDEYİM 210
SUR KOROSU 211
GÜVERCİN 212
GÜL YÜZLÜ AY BAKIŞLI 213
ALLAH VE ÇOCUK 214
KOCA PERGEL 214
AĞAÇ VE RÜZGAR 215
I AĞACIN SOLOSU 215
II RÜZGARIN SOLOSU 216
III KUŞLARIN KOROSU 217
IV TOPRAĞIN SOLOSU 218
V GÜNEŞİN SOLOSU 219
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
7
VI BÜYÜK KORO 220
GEL DEMEDEN 221
AK ZAMBAK 222
GECELER 223
GÖZ YAŞI MENEKŞENİM 224
ŞAKAYIK 225
AYRILMAK FANTEZİSİ 226
TEKİR YAYLASI 227
KALBURA DÖNDÜ GÖKYÜZÜ 228
NOKTALAMA 229
NOKTALAMA 229
ÇİLEDEN ARTA KALAN 230
GERGİNDİ ÇAĞ 235
BERBER 236
ŞİMAL 237
NOKTALAMA 238
HAYAL AKŞAMLARI 239
KARANFİL SEFİL OLMAZ 240
SERVİ 241
SÜLÜN NEZAKETİ 242
SÖZÜM KALDI DAĞLARDA 243
MARTI 245
İTİRAZ 247
DELİ DÜNYA 248
KOMŞULARLA SIFIR SORUN 249
CİN AKLI 252
DUA GEREKSİNİMİ 253
ORTAÇAĞ DURUŞU 254
EBUCEHİL KARPUZU 255
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
8
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
9
ŞİİR ÜZERİNE BİR DENEME
Düşüncesini yazıya dökme konusu, yazar ve/ya sanatçı
sayısından fazla diyebiliriz. Çünkü yaş önemli etkendir. Yaş
ilerledikçe ustalık yükselir ve fakat yeni gelişmelerle de
gerileme başlar, bir raddeden sonra çağ dışına bile düşebilir.
Diğer yandan bekar ve/ya evliliklerinde yazı yazma konusunda
etkin olduğunu biliyoruz. Bayanların çocuklarıyla ilgileri yazı
dünyasından anneyi koparabilir. Babanın çocukların giderlerini
karşılamak için başka sektörlere (geçim derdi nedeniyle)
kayabildiği çok görülen örneklerdir. Belli rahatlığa eren nice
yazarların da asıl işlerini terk ederek siyasete veya paralı işlere
yöneldiği de görülmeyen bir şey değildir. Bu nedenle üslup
sahibi sanatçı yazar veya edebiyatçı diyebileceğimiz kişilerin
metanetle mesleğini sürdürebilmek için gazete, dergilerle ve
bunlara hamilik yapan öğretmenlik gibi mesleklerin içerisinde
kalırlar. Kişiliklerinden ödün vermeleri edebiyata pek
yansımaz, ama yazın türünü genel ve ufuksuz bırakabilir. Bu
kişilik ödünleri ayrı bir konu. Bizim üzerinde durduğumuz
yazarın düşüncesini yazıya kurgulaması ve ortaya bir edebi
metnin çıkmasının sorunudur.
Yahya Kemal Beyatlı’nın bir yazı veya kurguya, günlere,
aylara hatta yıllara bıraktığı olur ve yazdığının üzerinde gider-
gelir uğraşırmış. Çok kıymetli şairimiz konumuza ışık tutan bir
örnektir.
Oysa bugünkü dijital makinaları bir kayıt yapmak için
elinize aldığımızda hızlı hareket etmelisiniz. Tuşlayacağınız
harf ve rakamları önce aklınızda hazır etmelisiniz, zira aletin
ekranı geciktiğiniz için kapanacaktır.
Yeni yüzyılın hızı çok yüksek, ona paralel düşünmek ve
yazıya aktarmak gerekiyor. Ben de öyle yapıyorum, bir farkla;
geçen yüzyılda da öyle yapardım zaten. Çünkü çok okuyorum.
Yüzlerce doktora ve yüksek lisans tezlerini, önemli saydığım
yazarları, yeni gelişen bilim dallarının felsefi yapılanmalarını,
birçok sözlük, edebi dergileri gücümüz yettiğince izliyoruz.
Okuduğumuz her yazıda bazı nakısaları görüyor onu itmam
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
10
etmek istiyoruz. En azından düşünce yapımızda o yazıyı
eleştirip yerine oturtuyoruz hafızamızda. Diğer yandan o
yazılardaki alternatifleri görüyoruz. O an müsait isek onun şiir
ve tahkiyesini çıkarıyor kütüphaneye kazandırıyoruz.
Söylemek istediğim şu ki; bilgilenir iken kaynaktaki
kışkırtmanın şiddetine göre eksiğin eklemini, natamamın
tamamiyetini, alternatiflerini göz önüne alarak aynı skaladan
yakalayıp sürdürmek normal bir zihin hareketi oluyor. Bu
yazma hareketi, enerji ve hızını, muhalifinden veya bitmiş
eylemden alarak gelişen bir yapıdır. Hızlıdır, bereketlidir, dili ve
üslubu aynı kalmakla birlikte, konu bakımından sonsuz bir
kaynağa sahiptir.
Şiirde soyutlama (einfühlung) ve tahkiye iki ana damardır.
Kültür, medeniyet, psişik yapımız (korku ve sevinçlerimiz,
kuşku ve cesaretimiz, irdeleme ve kabullerimiz) lügatimizi
sağlayarak eserlere yöneliyoruz.
Hikayesini bilgi dünyamızdan derlediğimiz sanat
fenomeni, bizim bilimlerle aramızın hoş olmasını gerektirir.
Bilim dışı kurgular bile hikayesini soyutlama üzerinden kırarak
fenomeni bizden kılar.
Bizden olmayanın okunması, takdiri zordur. Şizofrenik
algıları sanatla ilişkilendirmek belki bu hastalığın tedavilerinde
teşhislerinde tıp aleminde kullanılabilir. Ama sanat tarihinin
konusuna girmez.
Bir de geriye doğru tarihsel derinlik perspektifi ile ileriye
doğru füturistk derinlik perspektivitesi zamanın bir boyutu
olarak esere yansır. Bu bazen korkularımızın dışa vurumudur.
Bazen arzularımızın kalıplarını oluşturur. Mekan daha çok
sosyolojik değer olarak sanatsal bir fenomendir. Klasisizmi,
durağanlığı ve tanımlı olmanın getirdiği bu duygu, yükselme,
coşmanın da arka fonudur.
Birlikte var olmanın sevinci de sanatta hep var olacaktır.
Zira öğrenmek ve öğretmek bizlerin mantık boyutlarını hep bu
duygunun çağlayanında yıkar, temizler, arıtır. Din, ideoloji ve
nassa ve tekrara dayalı varoluşsal davranışların hak arayışı
coşkusu hep bu suyun yüzeyinde resim verir.
Kavga ve hiciv kütlelerin oranlaması olarak, birey- toplum,
yukarı-aşağı, gelir durumu, apolet, mevki, resmi- özel, büyük-
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
11
küçük, yaşlı- genç… v.s. İnsanın ajite damarlarını beslemek
için kullanılan bu yöntem, her konudaki şiir içerisinde ikamet
imkanına sahiptir.
Renk konusu: açık-koyu olarak her tramın da varlığın ana
yüzlerinin tanımında kullanılır. Karanlığın, gölgenin, güneşin
ışık kaynaklarının konuyu pesimist ve ümitvar, şüpheci-
kabulcü, fanatik- ayrılıkçı duyguların tanımlarından tutun da
arzularımızı dahi ifade makamı yerine ikame olabilir. Mekanla
aynı modanın içerisinde yani varlığın ortaya çıkma isteğinin
tohumlarını taşır.
Çığlık, fısıltı, gürültü, vaveyla, coşku, şarkı, titrek ses v.s…
rengin diğer yüzüdür. Varoluşsal denklemde her zaman
fenomen olarak yer alacaktır.
Hayvanların sesleri onların egemen oldukları tek kimlik
kartlarıdır. Biz onları böyle tanımlarız çocukluk dönemlerinde.
Erişkinlerdeki mantık düzlemi, bilgisi artmakla birlikte “tanıma”
aynı beyinde saklanan bir sabitedir. Onların sesi kimlikleri
olunca da doğaldır ki eylemleriyle işlevleri bu sese sarılarak ön
belleğimizde saklanır. Aslan kükremesi, köpek hırlaması, kedi
mırmırı, boğa böğürtüsü, yılan tıslaması, kuşların her türünün
ayrı ayrı sesleri ki bülbülün demi v.s. hep onların tanımı ile
ilgili. Sanata yansımaları da bu yoldan olacaktır.
Doğallaştırma, mekanlaştırma olarak değer yargılarına
konuşlandırılır.
Yalı Çapkını Necip Fazıl ustamızın tahkiyesi üzerine
kurgulandı. Oluşumu, duruşu, aksiyonu, mekanı, davranışı,
sezgisi, sevgisi, özlemleri, renkleri, sesleri v.s. birer fenomen
olarak didaktizmin iletkisinde güneşin önünde takdim edildi.
Ustamız çok renkli, çok sesli, çığlık çığlığa, cesurca,
geçmişin kucağında geleceği güncel kılan bir aksiyonerdi. Bas
sesiyle bilgilerimizi sabitlerdi sanki. Yıllar geçti göçeli,
güncelliğini hiç yitirmedi. O davudî ses hep belleğimizde.
Güneşin paralelliğinde hep gündüz kalan üstadımız dünyayı
yeniden yorumlamakta, imanımızın üzerindeki tarihsel
yanılgıları (hijyenik olarak) temizledi. Yeni bir ses olarak ardılı
Sezai Karakoç ustaydı.
Bu yeni sesin sahibi Sezai Karakoç gecelerimize dolunay
gibi, nahif, fısıltı gibi, meltem gibi, kırlangıçlar gibi hep göklerde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
12
görüyoruz onu mekansal anlamda. Ama fısıltısı dua gibi hep
yanımızda. Pandemi döneminde yine sessizce Şehzadebaşı
Camii haziresinde ebedî mekanında medfun. Baba tavrını
Üstad’da gördük ama Sezai Ustanın nahifliği de üslup olarak
hem tarihsel, hem cenneti işaretlemek anlamında füturist bir
prizmanın renklerini hep gösterirdi.
Sessiz sedasız aramızdan ayrılan Mustafa Miyasoğlu’nu
da anmadan olmaz. Miyasoğlu akşamları erken doğan çoban
yıldızı gibiydi. Bilgeliğinde çok öğrenci gönendi.
Burada şu siyasal gelişmenin altını çizmek zorundayız.
Hiçbir ilmi düzeyi olmayan bilgisizde ve bilinçsizde gelişen
siyasal amigoluğa hiçbir desteği ve teşvik göstermeden doğru
yolunda devam eden edebi çalışmada katkısı olan herkese
teşekkür ederiz.
Dostların gönlüne şifa niyetine ve üstadımızın
ruhaniyetinden istimdad renginde… Rabbim Rahmetiyle
sarsın…
Allah hepsini rahmetiyle bağışlasın.
MUSTAFA ÖZER
Levent-İSTANBUL 2022
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
13
YALI ÇAPKINI
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
14
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
15
YALI ÇAPKINI I
ben bir yalı çapkını
ya da bir düşünürüm
devrime sataşandır
akla ziyan ruh zayi
iskelet perişandır
hem bir yalı çapkını
yanında düşünürüm
yol ararım yok içimde
çok arar yok içinde
zokaya tutunurum
ben bir yalı çapkını
yengeç gibi yan gider
kalpsize giryan gelir
profesyonelim ki ben
kefensiz üryan gider
gelinmezi görürüm
görünmeze ölürüm
ah bu devrim ikrarı
bitmez uzar karanlığa
korku dağları sarmış
insanda hayranlığa
hele bir demokrasi
kekre yalan ekşimiş
nefret şükür satılık
ihanetle cehalet
iç içe bir atımlık
alınır arı kararlar
ameli yarı kararlar
kul neylesin duada
yoğu varı kararlar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
16
altın yumurtlar tavuk
partizan haris çiftçi
devleti kurban etmek
ister inatçı keçi
neylenir taht neylenir
bahtın bahtiyar değil
sahtesinden kim emin
tercih ihtiyar değil
yar sana yaren olsa
tek yıldızlık semada
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
17
YALI ÇAPKINI II
o bir yalı çapkını
hem yalının sahibi
hem zeminin şaşkını
renklerinin muhibbi
o bir yalı çapkını
güneşe kanat serer
ayda izi varsa da
denizden nasip derer
o bir yalı çapkını
her işi acil tüfek
bülbül gibi utanır
kuzgun gibi gülerek
o bir yalı çapkını
çapkınlığı insandan
derdi derindir yorgun
hem de her lisandan
o bir yalı çapkını
fuzuli’den nem kapmış
badı saba gülleri
bahtı bahtiyar yapmış
örümcek ağı hamak
o bir yalı çapkını
emel sonsuza varmak
olmak sanat seçkini
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
18
o bir yalı çapkını
çile çeker sevinci
hapisane kaçkını
kul olmaktır övüncü
sema onunla döner
yıldızlar topaç gibi
elleri şiir kokar
hiddeti kırbaç gibi
o’nun gözü neslihan
kulağı hakim’dedir
varın yoğun kimdedir
tadar yalı çapkını
o bir yalı çapkını
gagası güneş taşır
ayaklarında rugan
yakamoza yakışır
o bir yalı çapkını
rengin parlak ustası
gökkuşağı çıkını
elbet ondan utanır
mor yeleği taze damat
sedef düğme venüstür
zaman gergefi dokur
yürek bezm-i elesttir
o bir yalı çapkını
eyfel satmış sülüne
paris kokmuş bir ayak
süleymandan biline
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
19
o bir yalı çapkını
mevlüt okur varlığa
iman aksiyon olsa
dil düşer mi darlığa
sahte kahraman lain
düşecek aydınlığa
iblis kutsasa bile
gömecek karanlığa
alçak hain sahtesi
iblisin öz suhtesi
şehri yoklar her daim
münkirin cani sesi
o bir yalı çapkını
danışmanlık yaparken
yenik düşmüş nefsine
uğramış haksızlığa
o bir yalı çapkını
sağ kolunda köroğlu
sol yanında karaca
iblise mihnet oldu
o bir yalı çapkını
saçlarını yolsa da
tövbe nadim olsa da
aman vermez kaptımı
o bir yalı çapkını
kaderine kapılmış
avcılara tutulmuş
yolmuşlar kanadını
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
20
saygınlık erdemledir
saygı sevgi gerekçe
doymaz nefis iklimi
açlığını gördükçe
saydıkları her makam
saydıkları her insan
üretmez doğru kelam
yaşatmaz kadim selam
o bir yalı çapkını
yalıların yanması
onun aşkı yanında
kibrit çöpü kalması
o bir yalı çapkını
kocaman bir doğudur
ondaki imana bak
peygamber soluğudur
onu tüm kalelerle
onu makalelerle
onu tüm karelerle
çağırsak ne olurdu
hüseyni hüznü ile
çargahın hüsnü ile
ehlibeytin başı o
ehlibeytin beşi o
şehadetin başı o
çağırsak ne olurdu
o bir yalı çapkını
sinesinde hüseyin
kanatları hasandır
o bir yalı çapkını
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
21
o bir yalı çapkını
ibrahimin damında
deve arar gecede
kaptırdı mı gönlünü
o bir yalı çapkını
bin demet gül içinde
kendi gülünü seçer
varmak için gönlüne
dermek için gülünü
o bir yalı çapkını
hayali hatır yapar
bakışında yadigar
varsa yüreğin hoplar
bak bak da gör kör müsün
uçtu gitti bekliyor
dinazorların ilmi
kim kimi beklemiyor
ah bre yalı çapkını
bana tevarüs eden
gözlerindir bilesin
gözlerin sözlerindir
senin yitik cevherin
bela dedik doğarken
zehirle pişen aşa
kimse gelesi değil
zehri tarumar eden
tiryakın kokusu var
bıraktığın tereke
varlığın dokusu var
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
22
YALI ÇAPKINI III
ben bir delikanlıyım
hem de yalı çapkını
kul olduğumdan beri
yatakların kaçkını
gece bir göz üstümde
sırrını bana veren
“gündüzler size kalsın”
yıldızları devşiren
geceler kırık dökük
maverayı heceler
sırtıma yüklemişler
alyanaklı cüceler
geceler yarım oldu
emel ahyarım oldu
temelim heyelanda
ahbes ağyarım oldu
ben bir delikanlıyım
hem de yalı çapkını
rengistana borçluyum
hatiplerin bıçkını
seheri iple çeker
gündüz limana bağlar
gecemi çaldı diye
düşüne durmaz ağlar
gör gönül neler çeker
çeker derdi sohbeti
iğne deliği geçer
geçmez gece nöbeti
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
23
osman ayağıma bak
“ayaklarım düşünür”
osman “demirden soğuk”
“söyle nasıl yaşanır”
ben bir yalı çapkını
hem sever hem ağlarım
hayat nasipte gizli
hem keser hem bağlarım
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
cepkeni kıskanırlar
ütülü tertipliyim
onu benden sanırlar
sizler bana bakmayın
yıldızlara bakın da
yıldızlar karışmasın
yağmur paralel yağsın
damlalar kırışmasın
bende sanat manat yok
içimden gelen biçim
içimdeki bir kaset
belki belki de hasret
belki bitmiş bir niçin
her şeyi söyleyemem
hastalık bende kalsın
ben bir yalı çapkını
yiğitlik sende kalsın
bir akılla üç olmaz
akılsız da hiç olmaz
iblis atar güç olmaz
ben bir delikanlıyım
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
24
gaga gagaya verip
çevrimiçi gül gibi
sevişiriz seherde
aydınlık gönül gibi
ben bir yalı çapkını
konferansım her yöne
dinlemekte alemi
aydınlansın her yöre
kefenini yırt da gel
geleceği yut da gel
adını unut da gel
ben bir yalı çapkını
karunla gelme bana
kurumla gelme bana
serumla gelme bana
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
“reis bey”den izin al
“bir adam yarat da” gel
her yaprak “büyükdoğu”
sessizce olur ecel
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
“mazlumlar”a bir göz at
zalimden olmaz murat
“mümin ile kafir” zat
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
25
YALI ÇAPKINI IV
gözüm yalı çapkını
nefsim delikanlıdır
ayağımda deniz kanı
kanat serinkanlıdır
gagam kısmet peşinde
yalı çapkınıyız ya
barbaros tek enişte
alicenaplarıyla
su kuşu der dağlısı
süslü kuş der bağlısı
yalı çapkını de ki
mavi deki yeşil de
med vakti okyanuslar
nehir ırmak dereler
göl deniz bir de kamus
yalı çapkını derler
başım genel kurmayı
göğsümde şehit kanı
gagamız türk süngüsü
bahane aramayız
donatırız cihanı
varlık kanadımda tüy
tüyümde revnaktır
rengim açılan sema
mevlana barınaktır
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
hiç biri üç etmeyiz
her suçu hiç etmeyiz
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
26
dilimizde halık var
istanbul yerlisiyiz
yenimizde gizimiz
gök sarsa aşkımızı
her yerin yerlisiyiz
sanırlar sema sırtı
bizim omurgamızda
sema sorar geç kalsak
yıldız sorgularında
hey hey yalı çapkını
cepkeni delikanlı
bekri tevazu bende
adalet mevzu bende
ayağım afif perde
hey hey yalı çapkını
ya aslan ağzı gagam
dosdoğru hakka doğru
zülfikardır deryada
düldülüm hakka doğru
hey hey yalı çapkını
cepkeni delikanlı
hakim de ben kul da ben
tayfun olsa dulda ben
everest senin gölgen
ona giden yol da ben
yalı çapkını hey hey
yıldız çıkını hey hey
aç aç bitmez asuman
yürek oldukça iman
doldukça gözlerimiz
rahmet inecek inan
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
27
YALI ÇAPKINI V
tuzdan tozdan atmosfer
erimiş dünyasında
yalı çapkını görmüş
pirinin rüyasında
annesi ağıt yükü
gözü buğu bulanık
yaralar eski dünkü
gözyaşı gelecekte
börtü böcek balıklar
günlük menü nasipten
evladı ayal anlar
sınırlar ah sınırlar
sınırların sahibi
her an bize mihmandar
sanırlar renge düştük
renksizliğe üşüştük
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
ayaz sıcak keder mi
sulu sepken kader mi
kazadan kaderden geç
su kuşuna kadar mı
şeytana satma günah
yükünü üslen taşı
her yiğit bilmeli ki
atıp yediği taşı
şeytana satma seni
yapma akla eseni
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
28
son nebinin yüz suyu
sakarya türküsü var
fuzuliden hep akan
sessizliği o duyar
gediz menderes asi
kızılırmak abisi
celali ceyhan seyhan
melal meriç velisi
ırmak ırmak bilirim
nehir nehir akarak
göz yaşım gibi sıcak
şelaleden sarkarak
yalı çapkını derler
suyla şarkı söylerim
suyu ben beslerim
rabbimden alıp emir
rabbin eli ruhumdur
herkes bir oyun kurar
ben sevinçten uçarım
rabbim elin ruhumdur
yalı çapkını kulun
boynunda aşk halkası
zakirim şakirim hep
çilem milat mı acep
şükrüm gagamın boyu
dün affına talibim
bugün iznin olursa
okyanuslar sevgilim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
29
sevgilim coşar patlar
nimeti bana saklar
rengi kaçmamış atlar
şükrüme şahit olur
nerden bileceksiniz
suda katı suratı
dali’nin saati gibi
uzak zaman gösterir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
30
YALI ÇAPKINI VI
arkeolojik sularda
izimiz büyür gizil
musa’ya ürperen nil
taşır halkalarında
ancelo’nun musası
dibi tutmuş taştandır
altında cehennemin
su görmemiş baştandır
roma’da imparator
kimi tutar bilinmez
kini tutar görülmez
adım adım geleni
isa’nın eli değmiş
avrupa’nın kanına
ortasından çatlamış
roma uğrar kırıma
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
onbeşinde bakire
meryem sinede saklı
salome’deki tiraj
tarihin hikayesi
her virane bir viraj
yahudi vikayesi
ne roma’nın görkemi
ne firavun erkesi
kalanı etnoğrafta
antik yunan ertesi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
31
homer şair homer söz
yunan intihalde uz
iskenderiye bir köz
roma patlamış karpuz
göz yaşında boğulmuş
her takvimden koğulmuş
homer’in destanında
cinler kahraman olmuş
ben bir yalı çapkını
bir homer’im olsaydı
bir şeyim olmasaydı
her destanda yaşardım
yaşadıkça şaşardım
bilirim çok yaşamam
az da olsa ömrümüz
murat alır görürüz
yaşayanın sırrını
örneğin hakim olsa
adım yadında kalsa
her cenneti değişmem
hakim kapımı çalsa
hafakanlar içinde
hayal düşler içinde
hakim yürüdü gitti
yandı keten helva hey
yandı dünya yandı söz
bir dansöz gibi her şey
döndü durdu durmadan
sözün bittiği yeri
tam gördüm görmesine
lakin ölü gözüyle
ruhun gittiği yeri
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
32
ermek için benden geç
der deli derviş çok geç
girmek için beden seç
ermek için benden geç
bilge dünyam yıkıldı
hangi kapı çalınır
bilmiyorum takıldım
geri nasıl alınır
diyorsun ki “aşk olsun”
terk etsene kalanı
göreceksin dikkat et
yaşadığın yalanı
aşk olsun senle kalan
ne var geride kalan
seni tartmaz o yalan
oyunlara dalmadan
aşkını güldür güldür
güldür ki ömür olsun
cennetin sadrındaki
pirin birdir bir olsun
ben bir yalı çapkını
uykularım kaçtı mı
dalarım okyanusa
efendimi ararım
çay içimi muhabbet
hal hatırı sorarım
gönül içinde sohbet
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
33
kafatası sefertas
yürür durmaz her yane
yunus gibi meyhane
kafatası sefertas
şiir içinde şair
şair içinde şiir
şair şiir dışında
şiir düşman başına
her söz söylenmez dedik
her sözü söylüyorlar
niçin nasıl bilmedik
iblisi eğliyorlar
iblis bir olta verir
balığı sana vermez
yalı çapkını söyle
gören kim kimi görmez
yalancı tanık tutar
“tanrı” der sanık tutar
ne tutar tutsun amma
cahimde dibi tutar
ömür üzgün takvimden
zaman kızgın vakitten
eylem bıkmış takipten
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
cebinde mor masalı
ben bir yalı çapkını
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
34
YALI ÇAPKINI VII
ve çevre çevre nur
ve çevre çevre nur
çocuklar gibi özgür
özgürlükte sır onur
“tanrı kulundan” dinle
tüm “dinlediklerim”i
hele iki zamiri
“o ve ben”den içeri
ben ki yalı çapkını
sıra sıra padişah
çeşit çeşit mazlumlar
bu gözler ve şahdamar
esrarı bozan şamar
sen bir yalı çapkını
mapusane kaçkını
hiç sabaha görünme
akşamlar serin ve kara
vur kendini kaldırımlara
ıslak ve soğuk zemin
pejmürde ve perişan
her şey değil senin
ben bir yalı kaçkını
bıçkını delikanlıların
hele bir salih var ya
hem de haddehaneli
parmaksız salih diye
diyetinde ödeşir
parmağını üleşir
hem bir yalı kaçkını
cepkeni delikanlı
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
35
her şey tohum’da gizli
mümkün tohumla vardır
savaş olmak içinse
dünya tohum kadardır
abdülhamit vahdettin
tesbihin taneleri
dudakta bir tebessüm
kaderin cilveleri
konferanslar bir dizi
olmak oluşmak için
yoklar gözlerimizi
o’na kavuşmak için
ah o şerrin nimeti
ne şiirler söyletir
hem anlarsın mihneti
namertler şöhretidir
sen ki yalı çapkını
çapsız cendere gördün
kamusluk çapta ördün
ideolocya’mızı
aşkımızın seçkini
kütüphane çapında
eser eser hep eser
dileriz ki müyesser
ola devlet kapında
ilk baharı severim
kıştan sıyrıldım diye
geceyi sabah eden
sabahı seherleyen
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
36
şeker bal tadında
çikolata renginde
geceden çıkıp seher
serini büyülesin
gaganı kaldır göğe
denge geriden gelir
nasip olacak öğe
elbet vaktinde gelir
kime kısmettir eylem
kime nasiptir kelam
eyleminde depit var
söyleminden idamlar
elvan elvan devranlar
ah “başsız başsız” anlar
bir zaman gelecek ki
baş olacak korkanlar
merdini kor kenara
namerdi seçer eller
hakka münkir olanlar
namertten daha beter
gözünü dik yıldıza
sevgi içinden gelir
kader tutacak gökte
yıldız erkenden gelir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
37
YALI ÇAPKINI VIII
mevsimler mevsimlere
böyle geçermiş üstad
mürüdin olmak cennet
tilmizine ulaşmak
kazanılmış açık baht
yalı çapkını bahara
uykuda kalmış gibi
sonbaharda uyanmış
çevresinde horlanmış
görünmüş devlet gibi
abdulhakim efendi
tutar da bırakır mı
elle belle dil fendi
nefsi sinede yendi
abdulhakim efendi
tutarsa bırakır mı
ben bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
gördüm işin sonunu
sonun bile sonunu
elbet insan bakidir
cennet cehennem dahil
nerden bilsin o cahil
murad murid ekidir
baharda sehere bak
eşyalar yakın uzak
duyguya kurar tuzak
sümbül korkarak açar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
38
bahar bu seheri şen
kanadına yüklenen
nefsin ağır isteği
taşar erteye neşen
bahardır baş belamız
“ben isterim belayı”
“cü ister bela beni”
anmam mı mevlanayı
fuzuli çilesidir
bahara ermek için
bahardan gelmek imiş
bahar getirmek için
ben ki yalı çapkını
cepkeni delikanlı
yaz ayları reng-i hab
uykuda kal uyarma
uyanmasın şu mehtap
acı avlanır avda
yaz ayları bir sevda
o da gelir geçermiş
güz gülleri meydanda
yeşilden sarıya dek
kıpkızıl yaprak döner
kızıl kahverengiye
güz bir gazel mevsimi
mevsimler değişse de
yediğimiz hep aynı
rezzak böyle buyurdu
haristir doymayanı
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
39
nefsi güvende olan
kalacak mı dünyada
nefis aldatır ruhu
hem saim hem rüyada
lerzesiz sessiz yağar
kar cenab’ın kışında
oysa yalı çapkını
orak ayı başında
o bir yalı çapkını
cepkeni delikanlı
kışları yazda yaşar
yazın üşür ayazda
zevk denilen bir atom
param parça eyliyor
nefsin elinde baston
koşuya devam diyor
tek başına doldurur
koca kütüphaneyi
nefis dijital olsa
doldurur mu mideyi
hikayeler mi neler
gazeteler dergiler
lahit gibi yazara
çıkmaz girse kazara
sevgisini görmedim
hiç açları doymuyor
gece gündüz sözlük yer
hiçbir dala konmuyor.
geçen gün mezardır
gazetede yazılar
goygoy geyik gırladır
her ne yapsa kuzular
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
40
dünün yoksa yarın var
günün yoksa kârın var
yarın hayaldir orda
senin orda zarın var
“gel etme eyleme” ki
inadına geçer mevsim
“nesim-i nev bahar”dan
düşer dilsiz adresin
sen bir yalı çapkını
kal ustaca mevsimde
ecel gelir öteden
ötenin ötesinde
kah çıkar üst kültüre
aklıma öğretirim
kah iner halkevine
kendimi öğrenirim
ben hayat devlet millet
izzet iffet şeref şan
hepsini kucaklayan
tasavvuftan bir nişan
efendim iki gözüm
bir cümlecik tek sözün
suda bıraktı beni
susuzluğu tat diye
aman efendim aman
dizim tutmaz korkudan
senden olursa derman
sular perişan olur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
41
hiç istemem çelengi
omuz ver yeter bana
sıcacık iki damla
beni taşır cihana
hiç kimse benim kadar
ölümle güreşmedi
ölüm aşka açılan
en acil özel kapı
vatana giriş yeri
girişe özel vize
ebedi olan ölüm
burada bir tebessüm
hayalde bir teressüm
kaç kere öldüm öldüm
ölümü içime gömdüm
ölü değildi gördüğüm
öldürdüğüm hiç değildi
çok ağladım az güldüm
öldüm öldüm dirildim
yalın bir sanatçıyım
yalın ayak yalınkılıç
yalı çapkını dalgıç
dalgalarla dalga geçen
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
42
KİME DERT OLDU
sensiz gidiyorum terk eder gibi
gözüm dolu gönlüm mahzun ve kırık
sirkeden sarhoşu fark eder gibi
sözüm yarım boğazımda hıçkırık
ahım servetimse varis istemem
yalaka alçağı ehli güldürsün
bana dost olacak haris istemem
arkamdan güleni cehli güldürsün
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
43
GÜZEL GÜNLERİN IŞIĞINDA
elbette ki kara sevdaya düşen yiğit yüreğin
elbette ki kara kılmıştır gözünü
elbette ki kaç kez can pazarında
kendini unuttun
ve beni hayatta tuttun
“allah razı olsun beni büyüten gözlerinden”
ve gemileri yürüten yüreğin şen olsun
istedim ki
gözlerine sürmeyi ben süreyim
sen sefasını nasılsa biliyorsun
ellerine kınayı ben yakayım
sen yüreğimin közüne üfle
öfkeyi bırak kargalara
gagalasınlar kör kurşunun hazzıyla
ve güzelim senin yüreğin
girgin gönlün
fesleğen gibi bürüsün günlüğümü
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
44
ANNEME ÖZLEM
I
ah yine mevsim değişti gerçek dağıldı
ne bahar bahara benzer ne kış kışa benzer
demeti çözülmüş bir çiçek gibi ölçek dağıldı
güzel anam sensizlikle gelen akışa benzer
II
ilk çocuk olmayı duydum
kıranardı akşamlarında kırlangıçlar gibi
kendimi hiçin içine koydum
saflığın sevincini duydum
III
“kör olmayasıca” kader
gözün açıklığında sıkıntı verdi
imanımın çelengi güzel anam
dağılan çiçeği derdi
IV
sen gelmiyorsun ben düşünemem gelmeyi
ama yine de yok edemem gelmemeyi
inan sıkıldım kendimden evlerden şeylerden
yine de eskitiyorum inan eskimemeyi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
45
SEVERİNE NOTLAR
kütle hafif nefis ağır
kulak kepçe nefis sağır
istinattan eğitimli
iki bacak bir çift sığır
işareti aklı yoğun
işaretsiz saklı yoğun
işaretli farklı yoğun
çıkmaktadır ağır ağır
cehaleti kurumsaldır
dehaleti kamusaldır
ve haleti durusaldır
ulusaldır ulu saldır
kılı kalın kırın kılı
dışa vurmuş burun kılı
tende mende burun kılı
sarı mavi siyah aldır
çene dalton derin gamze
dudak büzük burun hemze
içi bomboş büyük hazne
ister bırak ister kaldır
güce hayran göçe meyyal
göz önünde evlat ayal
azdır akıl çokdur hayal
de ki kütük de ki daldır
deve kuşu onda gizli
bir iş yapar gizli gizli
hem şehirli hem engezli
de ki zehir de ki baldır
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
46
akıl almaz akıllıdır
okul olmaz takılıdır
o kul olmaz bir kıllıdır
de ki gıcık de ki kıldır
aleniyi gizli tonda
gizlileri mikrofonda
marifetler aynı fonda
de ki nötür de ki fazdır
allah sevmiş kulum demiş
baba rahmet hamd edermiş
gülzarında o bir derviş
pastırmalı omlet gibi
sanma devlet su dövüşü
kim becerir bu dönüşü
siyasette u dönüşü
milat oldu siyasete
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
47
yıldırımdan timurlardan
annibal de bu yollardan
aşıkpaşa kullarından
miyar oldu siyasete
örnek oldu siyasete
dönüşlerden u dönüşü
filme girdi takke düştü
başlangıcı sizle bite
özal sever özel hesap
siyasette güzel hesap
kurt ile gezmeli koyun
üzülmesin diye kasap
sonuna bak sonucuna
siyaseten son curcuna
halel getirir orucuna
açlık kalır yan cebinde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
48
KIRANARDI GECELERİ
yakın benim diyen yakınlığımı
benden uzak olsun
ufaklığındakilerin uzaklığını biliyorum
biliyorum yürekliliğindeki korkuya danışmadan
gelenek olmuş yinelemekten
veya eskiyi yinelemekten öteye geçmiyorlardı
akşamdan sabaha dek bir sürahide saklı zaman
bir rüya kıymığı gibi şiarını horluyordu
“sen var ya sen sordun mu ben diye” başlayıp
geç bunları geç vakitte sorma
ha derviş ha şair farkı nedir
fıtratı ne ki kontratı ne ola
kontaktı nice bu gece vakti
yüreğim bu gece vakti /bir oksijen bir azot/
atom gibi un ufak haliyle
trilyonlarca yıldızın selamı ile
şu yusyuvarlak aya daha yakınım
melameti ibrahim’le
karanlıkta her şey karanlık kadar var
hayal edilebildiğince saysan sığar
sabaha şaşı uyanmayınca anlatamazsın bunları
bunları ibrahim yaşamasaydı anlayamazdı
bir atom bomba oluyorsa
karıncadan da kamyon tutulur elbet
ayı sabah ülkesine taşıtmak için
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
49
şuanın saltanatı subhi kazibten geçer
bu yüzden dünyada her sabah ezberden
diriliş türküleri söylenir
bir de kıranardı’lı birinin iniltileri
ışığa çıkar
her bir ışın bir meme canlılar emsin diye
her bir canlı musavver her bir tasvir bir değer
gün çıkar alemler ezberini söylerler
kimi deri satar kimi kemik kimi abustur
çoğunluk komik
gün bize daha yakın diyenler
güneş bizim şanımız diyenler
gece aya tutkundular
şimdi güneş diyenler
yarın tufanı tutacaklar
ismetim içinde istemim
istemim içinde sitemim
sitemim de samimiyetim
var
alem bir kulaksa duyar
duvar ben değilsem
o benimledir
akşamdan sabaha semah çeker şua
rengi kara olsa da şafakla başlar dua
ya hu illa hu
bismi hu
ben alemin şehidiyim evrenim şahit
bedenim cennet ruhum mücahit
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
50
HUZURLU BAKIŞ
gözlerinden okurum kalbine dokunanı
içinde pır pır eden gönül çelen kuşları
göz yaşımda demlenir anlatır okunanı
nasıl unutur aşık huzurlu bakışları
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
51
AŞKIN GÖKKUŞAĞI
kaç kere yandı kimbilir
kalbimiz gözyaşı kadehlerinde
yudum yudum duyduğum
cehaletine yutkunduğum
kaç kere daha yanacak allah bilir
közünde gönlümüz seni anarak
buldukça kaybettiğim ömür
kararan gözümde elbet bölünür
boğum boğum boğulduğum
ölümüne aşkınla doğduğum
hayrı şerri yaratan gözyaşıyla süslemiş
yollar açmış her yöne
duayı ele gizlemiş
geceyle erken güne
cahillik işte yoka da kanar boşa da
akıl dediğin cehalettedir hep
boşa da yanar yoka da
öyle bir varlık ki
gönle de konar baş’a da
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
52
UMUŞ
kim bilir kaç kadeh yakar beni
gözyaşından birikerek
içimde yakalar kendini yepyeni
hüznünde ürpererek
ne alçak tepeler simgedir ne tuzlu deniz
hepimiz kurbanız vuslata aynı tendeniz
ya şükrederek nimetine dadanır çoğalırız
ya hamd ederek aşkımıza önce gidenlerdeniz
“bir şeyler umarak” diyordu şair umdu mu bilmem
umduğuna nail oldu mu bilmem
korkarak ağzını yumdu mu bilmem
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
53
SEKTÖR SERZENİŞİ
prust’a yoldaş olur selam verip kalınca
swan’ların sitesinden taşra düşmek olur mu
balzac gibi merhametten ömür boyu borca dalınca
madam hanska ile sürtüşmemek olur mu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
54
GÜNAYDIN
eda ve cem’e
I
iyilik edip eyleyince
geçmişine rahmet olsun sana merhaba
bir muhtaca taç olunca
taca selam sana günaydın
hastaya ilaç olsun
dermanı daim
sağlığı kaim
ömrü mülayim olsa
takvimlere günaydın
günaydın uçarına
kaçarına günaydın
serin sular içmek için
yüksek dağlar geçmek için
cennet bulup göçmek için
taşıtlara günaydın
günaydın meyve yüklü dallara
günaydın yari saran kollara
barış için kullara gönendim
günaydın yirmisinde dullara
günaydın ilmek ilmek çullara
günle doğan nurlara günaydın
günaydın serçe günaydın martı
günaydın metre günaydın tartı
günaydın dertler günaydın tortu
ümit olunca ardında her daim günaydın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
55
II
günaydın eşim günaydın evim
günaydın çocuklar her gün sevinin
günaydın içinde şimdi bir devim
onura neşeye içten günaydın
günaydın kelam günaydın mantık
devletim günaydın günaydın ülke
anladım ki küçük dünya bir anlık
anlara günaydın günaydın saltık
günaydın semer tasma günaydın
verseler bedava takma fikrine
özgünlüğe saplanma sakın
günaydın yulara kuskuna günaydın
günaydın çayır çimen ağaçlar
günaydın derin dere günaydın yamaçlar
bize olmasa da mekan kuşlara uçlar
yar ve yardımcıya günaydın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
56
III
günaydın çiftçi günaydın
günaydın tembellik günaydın motor
istersen dünyayı yardıma getir
gelmeyen dostlara şimdi günaydın
günaydın okullar günaydın bilgi
günaydın bir buselik gamze bir küçük ilgi
ölüm olsa ucunda sevincine günaydın
günaydın tarih günaydın masal
günaydın davarlar günaydın kaval
beyaz saray içinde umumi oval
ovaline tuvaline günaydın
günaydın seçmen vekil günaydın
bakanına cumhuruna günaydın
görmeyince göz katlanır gönül
sabırlara selamlara günaydın
günaydın cehalet iyi ki varsın
okumuşlar elinden suyu kurtaran
mutlu kalıp düdüğünü öttüren
kalan sensin cahil sana günaydın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
57
IV
okumuş ki dilsiz şeytan gibi
okumuş ki başka dilden şarkılar söyler
okumuş ki laik dinden söz eder
laikliğe gönül veren günaydın
günaydın asker günaydın güç
silahı şeytan doldurur deveyi hörgüç
güç ile kalkan olur mu bilgiç
gücüne güvenen sana günaydın
yaptık ettik sonra mezara geldik
günaydın yaptık ettik
günaydın sıra sıra mezarlar
günaydın mısra mısra şiir
günaydın lime lime şuur
günaydın akşam ve akşama dair
rüyalara günaydın
günaydınsız kalmasın sıfat-ı esma
ufuklara, yıldızlara evrene
önünde dünyada az kaldı
hatta birkaç nüsha
onlara da şükran şimdiden
şükrana da günaydın
gelinlik içinde gelin olursa
geline de düğüne de günaydın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
58
İÇİ DIŞI AYNI
neşen taşar maşallah gözüm
yüzünden gözüne gönlün gibi
imrense de taklidi ne mümkün
yüzümden gözüme gönlüm gibi
bakma feleğin süleyman’a fesleğen olmasına
o da kimi anlar koştu tahtın yalancı dolmasına
eliyle kıydığı mustafa diliyle kıydığı Beyazıt
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
59
NEFS-İ EMMARE
derdim demir olsa o da bir sanem
erirdi derdimiz erir bir tanem
gel gör ki beni ayakta tutan
aşk-ı sadık nefs-i emmarem
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
60
ŞİMDİ GÜZELSİN
güzel günler göreceksin diyenler
ya güzeli bilmez ya da günleri
görmemiş garibe kalben ürperen
yalnızlık zarfında hüzün gülleri
senin güzelliğin gün gibi şimdi
ölgünlük içinde dün gibi şimdi
gelecekten ateş koyup gönlüne
yakacak kimse ölgün gibi şimdi
ne öğüt kar eder ne müjdeler
görüyorum güzelleri pejmürdeler
rujunda çürüyen kutsal cümleler
gözde kalan resimleri irdeler
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
61
ANNEMİN KÜPELERİ
anneme
metalik güller vardı kulaklarında
gün ışıklarından tenini damıtıp duran
bal damlardı sarı bal çiçek çiçek
uçacak sanılır elindeki benekler
güzelim
annem
gözlerimin ışığı
bir tanem
rahman’ın merhameti rengarenk demet
ellerin
ellerin
ellerin
dua gibi annem
geldi geçti köroğlunun narasından beter
sel sele verdi el ele veremezken
kırkikindi yağmurları trafikle velvele
can kurtaranların canavar düdükleri yeter
serinliği duyamadan sıkıntıya düştüğümüz
şu demler
annem sen geldin
yadıma
nefes verdin feryadıma
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
62
metalik ışıklar iniyordu kulaklarından
ay ışığından derlenmiş hüzünlü soğuk
hatta soğuk algını ses tellerinde boğuk boğuk
dökülen metalik sesler gümüşleniyordu
annem teni terk ettiğin gece
o sessizlik ayaksız rüzgarlar gibi
her yanı bilmeceden morarmış gecede
usulcacık gidişinle gelen zulmet
elbet zorladı beni elbette
güzel annem seni terk ettiğin gece
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
63
EY GÖZÜM SENLE BAŞIM DERTTE
ey gözüm
gözde bir özgeliğe açılmıyorsan
ve bir nurun
durumuna dair değilse açılışın
solunu sen kapat kapağından
kırpıklar tek sıra olsun
sağını uykunun
ıhlamur ağırlığı
ağır ağır kapatsın
ve sen güzelliğin
nuristanında dağıl
hayal hayal
çıplak ayakla basar gibi
şiirle ilerle
kendi kan koridorunda
kelimelerle
kelimelerle
kelimelerle
ilerle
hiç tükürülmemiş ısırılmamış
aldatmanın hınzır zevkinde
defalarca ısıtılmamış
kelimelerle
ilerle
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
64
cevri var cevri var sevgilinin
oysa bir ecir içindir cevri
arasında eriyen pamuk elinin
hoş bize daha gelmedi ecri
sevgililer cevreder cevreder sevgililer
cevreden elinde cihan devreder
ecrine ermek içindir bizdeki vuslat
cevri bir gün gelir de ahvalimi şerh eder
fosfor elleri ellerimi devreder
devreder devr içinde cevreder
biliriz sayesinde cihan gülşene gelir
gülsen-i devr sayesinde devreder
her takvim devir içinde biliriz
amma ki asr-ı saadet sayesinde devreder
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
65
ADIYAMAN RİSALESİ
sevgili anneanneme
ay gökyüzüne olanca aydınlığıyla
imzasını atıyordu on dördünde
ve adıyaman’ da ben
ve istanbul’ dan şu kadar uzakta
aramızda tek ortak nesnenin
ay olduğunu düşünüyorum
ve aya bakıp dalıyorum
zengin denizin evimizin balkonunda
nasıl coştuğuna
pazarla gelen günlerin
ardına böyle seslenir
bu gerilim raskolnikov kası
atsan atılmaz
satmaksa
bana göre değil
eğil bre deli kas eğil
eğril saçlarından aşağı
bir güneşin camdan sızması gibi
eğril iki boşluğa
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
66
geçenlerde söyledim yaşlı bir
yıldızın
bal akan dudağını gecenin
karanlık fincanına
çınarların dölsüz pamuklarından
örülen
amansız rüya sancılarına
gözlerinden damlayan
sevinç
sevdaya eğilen erguvan dalı
bal misali mışıl
mışıl
yer budala gök budala
bize aykırı dünya
mutluluğumuz budalalığı
asmaya yetiyor
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
67
ÜS
I
gül açan gözlerin
evren açar ellerime
mecnun çöllerine
susar dilim susar
cevrine
II
akşam serini patikada
canhıraş duyarlığı derinliğine duyan
kuş üzümlerinde
sevgin dolu güneşle
parmaklarım kırmızı sınırında
sana varan yollarla
III
özgür yüreğini
ışıl ışır gözlerin taşır
özgün düşünce saklarız
şah damarında
yaratan aşkına
susar
dilim
susar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
68
IV
dünü gördüm günü gördüm
bundayım
ey esmer akşam çek beni bundan
kunduralarından çektiğimi bil
eğil salkım saçak
gözlerimde gölgen değil
acıkan duyarlığın kalsın
alsın yokluğumu
kaldırsın
V
üssüm sensin üssüm sensin üssüm sen
sesimden üste gelen
sesindir üssüm
ser günahlarını
gel de
sim sevaplar mevsimi toplayıp
suçlanmaya geleyim
bırak ben de güleyim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
69
SABIR KERVANI
ağır aksak kervanlarda ol erdeminle
bir ben bıraktın sadrıma su gibi akıp
kulak ol kul olma bana sözümü dinle
derman ol derdime derde bırakıp
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
70
DİNLE Kİ NE DER
öyle derin öyle acı dolu ki
sende biriken kederin sonuçları
bende tükenen umutlar ki
görünen dağ gibi kesin
herkesin bildiği gibi değil ama
bilebileceği kadar açık
aç ve çıplak
duygular var aramızda
bu bizim aşkımız
neden ikimizde acıdık ona
çok uzaklara açıldık
dalgalar bizi kavuşturur diye
oysa tabiat zalimdir bilesin
yok yere tafralanır
rüzgarla donatır aramızı
bir daha buluşmayalım diye
günlerin açık tüneğine
gözlerin inanır gördüğüne
oysa benim gözlerim kestane
aşkını konuşur tane tane
hem de mestane konuşur
konuşur hasrete tutkun
sana her dem kavuşur gibi
koşturur durur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
71
sende birikir keder
bende tükenir umut
bırak işlesin kader
hatta tükensin somut
gözünde birikmiş mestane keder
sana mestanelik eder
dinle ki ne der
aşkı aşka bırak
her şeyi başka bırak
içimde sakladığım yer için
aşkımı açıklamam o ki
seni seven yok sanmayalar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
72
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
73
KIRLANGIÇ
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
74
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
75
HÜSNÜ MANSUR
başını yemiş miydi acaba mansur derler
o sadece öncü öncüsüydü önceleyene aşık
önceleyenin hesabı gizli eylemi dolaşık
“kişi ektiğini biçer” harmanını savurur derler
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
76
SARHOŞLUK ZAMANLARI
canımı buldum hoşluk içinde
varımı yitirdim boşluk içinde
ben razıyım her gelen deme
desin ki “ben de” razıyım gelene
gelmeyen “rıza” değil mi sence
sence gelen eş değil mi gelmeyene
canımı verdim hoşluk içinde
yokluğu buldum boşluk içinde
keşke hoşluk nefis dışı olaydı
nefsi doyurdukça bulmak kolaydı
oysa hoşnut olmak esas olaydı
vay nolaydı hay olaydı hoşluk kalandı
seni bildim şahdamarda hoşluk içinde
içinde nur dışında nur hoşnutluk içinde
ezelde sonsuzu dileyen konuşmuşluk içinde
buldum seni ey rıza hem de sarhoşluk içinde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
77
KISSA
I
toprak rahman ve rahim
ateşteki halil ibrahim
bismillahirrahmanirrahîm
II
ben giden olsam
bengîden olsam
beng iden olsam
yar duyarız yadını
III
çömlek ustası yapar çömleği
çömleğin eksik yanı gömleği
insan çömleği kırar amma
kıramaz elindeki ölmeği
IV
fakirin umurundaki dünya
umudun bitmediği yerde
bir nice hülya
tiryak olur mu derde
V
ah şu ferman dinlemez gönül
gün olur kul-köledir ağyare
açsın diye goncaya ağlayan bülbül
ferman arar vuslat-ı yare
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
78
VI
suzan-ı aşka halil etti beni
beni bulmağa delil etti beni
ne ettiyse ol celil etti beni
pergel gibi çevre yanım çözmeğe
VII
ummana sahil etti beni
kendine dahil etti beni
kendine nakil etti beni
felekteki lazerleri çözmeğe
VIII
onu anmak bahtiyar etti beni
beni bulmak ihtiyar etti beni
şiir ilinde cüretkâr etti beni
yusuf gömleğine imar etti beni
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
79
ARI TERCİH
arı biz ihtiyar etmedik uçarak geldi
biz ona petek olduk o bizi bal eyledi
bir ateşe düştük umman gibi çorak geldi
el attı bir fesleğen gözlü vebal eyledi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
80
YOL EHLİ
merhamet denilen makine
buldozer’e benzer yol ehline
makine de takılıp kalma ha
şaşkın olursun çul ehline
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
81
SEV GAZELİ
sevmiyorum “severim”i
sevmiyorum “sevmem”i
önünde zaman varsa sev
sev ardındaki yarsa sev
sev seveni sevmeyeni sev
ateşini söndüren karsa sev
sen de yan tek yanarsa sev
susuz kal suda kanarsa sev
sev bre sev aklın varsa sev
sevgiye ilgi ter donarsa sev
şerha şerha yüreğin kanarsa sev
gel etme eyleme geniş ol da sev
hatta her yerde en darda sev
kamuyu incitme dur da sev
sev ki her yer senin kenarda sev
seyhan ceyhan meriç arda sev
türkün gücüne er var da sev
ortadoğu’da asya’da balkanlarda sev
sev bire kızılırmak gibi dolanıp
tuna’ya in de vardar da sev
medet ya ali de haydarda sev
var eteğin tut ahmed ü muhtarda sev
merhameti onlarda gör onlarda sev
bir kırıntı yeter ambarda sev
sevgi bir güneş gibi kuşatırken dağı
gel beni sen baharda sev
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
82
CEHALETİN KEMALİ
rabb oluşunla yaparsın hayru şerri
yaratmakta “ol” emrin aynıdır hayru şerre
fark eden kullarındır farklı olduğunu nasibinde
nefsini koyar öne güzelce
önce şerri zemmeder keyfince
sonra şerr üstüne işer de işer üşenmeden
güller açar gübresinde elvan çiçek
gülşen olur nefsi büyüteçte
güya kemali buldu şimdi
oysa cehaleti kemale erdi
her şeyiyle büyüyüverdi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
83
DÖNENCE I
gül yüzün güneş gibi aydınlatır
hüznündeki yıldızları anlatır
anlamsız değişimin anlaşılır halini
bakışın yalanlatır
DÖNENCE II
güzeller güzeli belkıs
güzelliğine mağrur cleopatra
şimdi nerdesin acaba
kasımpatılar açar mı belkısı
veya kleopatraya tercüman mı
koyun gözü papatya
DÖNENCE III
ya leyla ya şirindi demincek geçen
gönlümün tozlu raflarından inerek
gözlerimin içine baka baka geçen
sürrealist resme dönmüş titreyerek
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
84
CANDAN OLURUM
I
dilde sakin dilbere
candan olurum
aslı canan dilerse
candan olurum
yalan dünya gülerse canan kör olur
dilde nihan sırra
heyecandan olurum
dilde daim sırrı kadim
candan olurum
II
canımdan olana candan olurum
elest-i canana candan olurum
bir de bezme gelen ağyar olsa da
onun için isterse candan olurum
candan olmak için
can vere dilber
canında yitiği
tez vere dilber
diline pelesenk
ezbere dilber
hayat melek gibi
gezdire dilber
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
85
İLAHİ I
muhammedî muhammedî
bedii sana söyler bedii
hem ezelî hem ebedî
tebareke teal allah
subhanallah subhanallah
hem hamdillah hep hamdillah
gafur allah gaffar allah
rahman allah settar allah
muhammedî muhammedî
dilde zaban et samed’i
zikrullahtır kul lezzeti
tebareke tealallah
subhanallah subhanallah
hem hamdillah hep hamdillah
şükür allah şükran allah
rahim allah rahman allah
tebareke tealallah
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
86
İLAHİ II
şükranım var resulüne
ehl-i beyte vusulüne
ümmet olmak husulüne
geldim allah devam allah
seccademin yeri kadar
bir yer olsa servet bahar
buhur gibi cennet kokar
bildim allah kelam allah
gözüm kördür gönlüm görür
gönlüm sırdır o gördürür
gül içinde oğul verir
seldim allah selam allah
kul bilirse gerçek allah
yaratandır bir tek allah
kullarına destek allah
ben-i adem davam allah
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
87
İLAHİ III
ekber allah allah ekber
resul ekrem hayrül beşer
ümmetinden selam ister
sallallahu ala muhammed
sallallahu aleyhi ve selem
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
88
YENİYE SABIR ESKİYE ŞÜKÜR
beteri gelmeden içim dayanmaz
nice derin yaramın yadı bundandır
sabrın sonuna geldiğimi sandıkça
adımız şakir olmuş işte bundandır
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
89
ONUNLA GEÇEN GÜNLER
dil ver dilime ki hicranım heder oldu
dil ver ki dilime dil-i hicran heder oldu
umar ki zehr-i mar’a dil döke şifa bula
canandan uzak ola gönlüne safa bula
ne mümkün mustafaya eminden uzaklarda
gözden düşen damlalar günahtan uzak gibi
gafil yüklenir sefil organlarına çaresiz
her biri ayrı çürür kendine kendinden tuzak gibi
dil ver ki dilime zevk-i hicranım sensin
ya resulallah el ver ki gönül un ufak gibi
çevre yanım nur harmanı nesneler yıldız gibi
döner de döner kıvılcımlar içimden şafak gibi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
90
İNŞİRAH
göz yaşını atıp süngerden kalbine
inşirah bulursun dilerim inşallah
katresi kurşun gibi revolverden kalbine
katresi kurşun gibi yüreğine
inen gözyaşları canana akar
yakar yüreğinde ışıkları
yeter ki derinden sesin çıksa
bağır çağır saldır
ağla saldır
kapısına var dayan
küfür ye yumruk yesen olur
kaçırma acını mahşere sürer
başına gelenler hemen kaybolur
başına gelenler hoş anı olur
gözünden damlayan kanlı gözyaşı
katresi kurşunlar gibi yüreğini
içinden atarak çıkaracaksın
bağırıp çağırıp saç baş yolarak
güzünü zorlayıp damlayamayan
katresi kurşunlar gibi kalbini
yakan gözyaşını anlayamayan
içinde yakacak kör kandilini
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
91
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ I
gençliğin nefesiyle
dinçliğin neşesiyle
direncinde ihtiyarın
bahtiyarın busesinde
her ne var ise
ne kadar ise
“selam” o’dur
o “selam”dır
selman gibidir dilde
horoz gibi günü aydınlatan
kurda kuşa rahman’dır o
insandan ayrılmayan
“selam”dır “o”
“o” “selam”dır
her yerde hazır
her derde deva
yer ile yeksan
hak ile hakdan
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
92
çoktan yola düşmüş yoldaş
hatta cepteki el
hem taze hem müstamel
füze gibi kıtalararası
dudakları arası sevdayı taşır
ne haddi aşar
ne pislik taşır
“selam”dır o
o “selam”dır
sana
bana
o’na dair
ne varsa
ne kadarsa
o kadar
mahirin terinde maharet
inanan dilinde muhabbet gibi
evveli ahiri o
gönlün cevahiri o
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
93
seslendirilirse
dirilir sesler
sesler yeşil yeşil
orman gibi nefesler
toprak dişil
değince yağmur tenine
selamlar açar
seher zambaklarını
onlar ki kuytularda kumrulara ders verir
onlar ki çimenleyin yeryüzünde yürür
sesler gelir
ötelerden sesler
ötenin ötesinden
yağmurla gelen haber
“selam”dır
açık gürül gürül
pırıl pırıl şırıl şırıl
sırıl sıklam dilde zeban
hep gümbür gümbür
“selam”dır
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
94
çakala merhaba
tavşana iyi günler
tilkiyi inleten horozun aşkı
horoz dilekleridir onu dirilten
ah o horoz selamlamaları yok mu
işte onlar seherin şiiri
kuşlar dallarında içli içli
selamlaşıyorlar
selamı yayıyorlar
koçların toslaşması
ayıların homurtusu
hep o şarkı
hep o iletişim
ipek ibrişim bağı
o yüce kelam
“selam”
dağdan dağa vesselam
insandan insana devam
selam kerim ve rahman
çağdan çağa vesselam
en gür sesinle selamı
selamı besteleyiver
seslendir ki içindeki şenliği
insanları desteleyiver
bin bir çiçek gibi
bahar aşıla gözlerine
taze soğandan
ve hatta bir “keçisağan”dan
yıldızlar iste
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
95
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ II
içten selamlar verirdik
tiryaki öksürükleri gibi geri dönerdi nefes
“aleyna aleyküme selam”!
aydınlanırdı güneş aydınlanırdı göz
bir çift muhabbet sözünde
selamlar verirdik
misket elması gibi soğuktan kızarmış yanaklarda
bin umudu yuvarlardı
yudumlardı dirhem dirhem
bayramlıklarıyla selam uğurlanırdı
gün oldu selamlar alışkanlık yaptı
içi boş bay baylara döndü
parmak uçlarında görülen
bulaşıcı bir hastalığa yaklaşır gibi
ucundan ucundan
uçuruma kaçan
sıçan uçurtmaları gibi
yüreksiz
gün oldu selam vermeler durdu
korku sardı dereleri
bereleri dilimizde kalan devrim
yaktı tüm direnç tellerini
allah kendini çekti
münafık dillerinden
ve masum kulları devrimin ellerinden
kendini çekemedi
mazlumlar da sınavdaydı ateşle
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
96
ve selamlar sessizce verilir oldu
tavşan yüreği dolu bin inek dolusu laf
gevelenir oldu
oysa düşen güve insanın içineydi
“basü badel mevt” hak olduğuna göre
bir gün masumlar da dirilecek
“görülecek bir hesabı varsa” verilecek
sessiz selamlar derilerek
seslendirilecek
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
97
SESSİZ SELAMLAR DÖNEMİ III
yıldız yağar gibi göksel
şehrayini şimşeklerin
kelebek kanatlarına yüklenmiş
renk sultanlığı
karalıklarındaki nur şenliklerinin
içine sızamaz korkunun şeytanlığı
yeter ki selam
“rabbinin adıyla oku”nsun
yeter ki kekik süpürgesiyle taranan
kınalı keklik seyreder gibi olsun
kızgın sacların ekmek altı rüzgarı diye
sıcacık mis gibi
ekmek insanın esenliğidir
egemenliği emniyeti geleceğin
çok soluk alıp vermenin
çok kıskanmışlığı olacaktır
sende çok sevin
zira
devin göz yaşıdır selam
senden kalan seda
hatta selvalardan arta kalan havalar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
98
ve bir yudum sevda
senden geride
çekilmek için beklenen tesbih gibi
“la havle”lerle
özlenen selamlar
deniz feneri yanar söner selamlar
deniz anası açılır kapanır selamlar
askerler emir gibi ellerle
demir gibi aşil çatlatan topuklarla
ve ihtiyarlar kıble rüzgarına açık umutlarla
selamlarlar
selam dururlar
soluk alır gibi beklerler
selam yüzünü
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
99
GÖNLÜMÜZ
gönlümüz kuldur sevene
sevmeyene okuldur gönlümüz
HÜNER
hünerdir zülf-i yare dokunmadan yari tanımak
hünerdir zülf-i yare yolunmadan yari tanımak
hünerdir ötelerden yakın olmak yare
bu müşkülü ne mümkün anlatmak ağyare
HAKÇASI BU YAŞAMIN
insan dediğin
biraz da dün görerek büyür
düşün düşmanı
düşmanını düşün ki
biz tarihimizden pişmanlık
duymayalım
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
100
EY İNSANOĞLU
şirkin dünyası çirkindir
olacaksan insan ol
sonra adil
saldırganlığını salı vermekle
sanma ki özgürlük gelir
bütün güzellikler bilesin ki
sade dillikte belirir
ve güzelim bil ki
gerçeği kabil anlatır
güzelliği dil
bulursan dilde bulursun kendini
sana derin en derin gizemini
bulursan en güzelini
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
101
DOĞU-BATI
gün gelmiş bir ermiş gibi
ellerin
teskin ediverdi
kendini yiyen yerlerimi
geri verdi
ellerin
mor salkımlı evin hüznü
kamelyalı kadının yüzü
pitrigillinin gri yürüyüşü
kızıl maskenin düşüşü
çok yormuş olmalı beni
madam tuson’un müzesi
yada luvr’un büyüyüşü
hep kendinde kaldı
ne bir mescit üzüldü
ne bir mihrap
ya rab kullarından kaldırdın mı
insan sorumluluğunu
bunca tahribat
yıkımcılarda da yok
ya rab
kulların mı seni terk etti
edeplerine
gömdükleri
üç beş kemik
onlara ihsası hak mıdır
yada bir reformistin korkusu
ihdası hak mıdır
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
102
ya rab
içimdeki uzaklıkları kaldır
ya beni sana kaldır
yada beni aldır
bu acısızların arasından
ruhu yorgun rejim berberin de
ruhu traş edilmişler içinden
beni aldır
hep kaybediyorum kazanır gibi
şükrümüz hiçliğe azalır gibi
ve tabiat ve ruhum
beni benden alır gibi
ve devlet bize utanır gibi
hep kaybediyorum kazanır gibi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
103
KALEMİN FARZI
senden bilirim senden
bütün bildiğim senden
ağlamak alın yazım
her bildirdiğim senden
göz yaşımla yaşarım
sözü senden aldıkça
sırrımdan yansır hak
bana sadık kaldıkça
inanırsan görürsün
bu ocak hep yanacak
yasak bana konuşmak
yazmak da sana yasak
hakkı hakk bilip hakla
hiçi yakın bil her an
gafleti fırsat sayan
medet umma yalandan
olduğuna versen rıza
azalırdı arıza
böyledir yalan dünya
bencil olan dik durmaz
boş çuvala denk rüya
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
104
bir mercimek üstünde
raks ettirir kalemi
insan suda görünce
aksini ayna gibi
başlatmıştır eylemi
yazmış çizmiş söylemiş
kızıp köprü devirmiş
inadından düğmeler
kavuşmuyor dememiş
kalemin kumaşı var
kalemin olur demi
demir almak zamanı
aklında olsun e mi
kalem kurşun gibidir
kalemi odun sanma
kendi derdi olmayan
başkasına inanma
kalemin göz yaşı var
içten yanar başı var
sürtük gibi sokakta
sırsıklam ayyaşı var
tükenmez derler biter
temiz gezer kirletir
apansız susar gider
şirretini diretir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
105
dolması var doldurur
açlığına bakmadan
derdini kusar durur
defterlere bıkmadan
kimi zaman cebrail
nebidir bazı bazı
sahabe gibi dinler
imar eder enkazı
nebide nun değeri
kalem onun direği
bukalemun ümmeti
sıbkatullah gereği
becerirsen ince sar
kalın sarsan da olur
başın belada ise
kaleme sorsan olur
kalemi al eline
soracağını sorsan
dolanmazsa diline
kalem yazamaz korsan
alfabeler rengarenk
hiyeroğlif çivisi
kiril latin arabesk
çıkmaz dünya çivisi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
106
uygurcası göktürkü
oğuzun tatlı imi
ermenisi yunanı
uzak doğu çini mi
kalem kalem sayarız
kalem kalem olalı
başına gelenleri
insan yazı bulalı
“zaptedin” dedi resul
yazmayan şerre mesul
yazı medeni usül
usul usul uyarız
sana deli dediler
sana şair dediler
oysa akil birisin
hakka dair birisin
kalem yazdı böylece
mekke kızdı gizlice
takvim yumdu gözünü
zaman tuttu sözünü
haktan olan resuldü
değişti hayat tarzı
kafir olsan ne yazar
münkir müfsit kalarak
aklına yazık etme
şerre bağlı kılarak
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
107
kalem baki söz uçar
cibril saki söz açar
akıl hakkı bulursa
iblis tuzağa düçar
sevgisini bulanlar
sevgiliyle vuslatta
kaleme kasem eden
kılar kulu vüs’atta
çünkü kasem olunca
haklar hakikat olur
yaratanın esrarı
tahkikatla bulunur
kini gözünde kafir
yan bakar yiğitliğe
aklı fikri fitnede
omuz verir itliğe
her vahiy emir kural
çünki buyurdu böyle
resulüne seslenir
“sana geleni söyle”
hayr u şerri yaratan
hurmaları kurutan
bahçesinden emindi
geri sarıp korkutan
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
108
hamd ona şükür ona
nimet bereket verir
şahdamarından yakın
besler hareket verir
kalem alana öğüt
almayana ağıttır
kalemi seven sesler
kula kimlik dağıtır
hafızanı oku da
aklını yaz da kazan
aklını zapt etmeyen
kaybedendir her zaman
kalem kalemi yazar
kalem yapar kalemi
kalemsizin irfanı
kuşatamaz alemi
kaleme kibar denmiş
kılıçtan daha keskin
kalem kılıcı yenmiş
güveni etmiş teskin
onu anlatmak için
parmaklarım sorunlu
hissim parmaklarımda
aklım benden sorumlu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
109
kelam latif kalemde
kalemim kalenderdir
katibin melekleri
yazgısıyla sendedir
ömür denen öğretmen
daim sınava çeker
soruyu bilmez isen
elbet zaman zor geçer
bildik soru bantında
toz pembe gülbeşeker
ömür bir bilmecedir
bildikçe derya deniz
kayıp ülke şansında
ciddiyet gülmecedir
çünkü kayıp zamanlar
kapalı çekmecedir
çekersin ömür boyu
okyanus damla damla
ömür nefesin kadar
devletten bir çemberin
hacmi kafesin kadar
ismet iffet haysiyet
irfanın fesin kadar
sağlığın daim olsun
yenik düşme ilaca
özgür esen olmanın
gözü düşmez haraca
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
110
kamunun izzetine
el açıp etmez rica
insanlığa devlettir
bir uçtan öbür uca
kalem gölgesi sözler
sözün altın harfidir
açık gösterir göze
oysa gizi hafidir
bilgesi görür çözer
anlayana kafidir
arifler tiryak gibi
oluşumu safidir.
öfkesi bal şerbeti
sohbeti yılan zehri
herkes aslanla gezer
tilkiden alır dersi
yalan dünya dönecek
sanma doğrudur tersi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
111
KUZGUN
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
112
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
113
MOTOKURYE
şeytana sipariş edilse
goncası böylesine parlak
her dem yeni pırım pıtırak
belki olacak
tı
ancak
şeytana sipariş edilse
ULUSAL
ben “kalk”* derim
türke tez gelir
almanın kulağına
tadı tuz gelir
*kalk, almancada tuz demektir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
114
YEŞİL İŞÇİLER
işçilerim yeşil yeşil ormandılar
ve vatanda sanık sanıldılar
onlar
motorların uskuru
çalışırlar
tındçın tındçın
hırşt hırşt
işçilerim kara kara işçiler
başlarında koca koca dişliler
onlar
motorların uskuru
çalışırlar
tındçın tındçın
hırşt hırşt
işçilerim garip garip yad ellere düşenler
bir dal gibi ellisinde düşenler
evet işçilerimdir
onlar
olmayacaklar
motorların uskuru
sükut
kütü kütü küt
kütü küt
küt
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
115
GEZİ
I.
gezmez olur muyum şehrin sokaklarını
ta çıkmaz olanlarına dek
bir bir gezdim siteler dahil
her şey çalışıyor çeneden yana
her yer dolu kaygudan yana
kimileri saklanır gibi
dindar
kimileri var sanırsın topluma kini var
canavar misali saldırgan
kendi hakları dahil
megafonlara kalmış
kimileri var ki başı eğik mahcup
kimilerinin gözü balkonlarda
sinema şeridi gibi gündelik
kız-oğlan hikayelerine gömülü
ama mahalleler gönüllü
kan en kılcalına dek geliyor
bünye canlı zaman eriyor
gördüğüm bu
göstermek istediğim
görmek istediğimdi
iki gözüm
sözün bittiği yerde
şehrin şuh sokakları göründü
şıkır şıkır kaldırımlarda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
116
II.
camdan dolaplar gibi duraklar
sanki içine saklanan manken gibi
semtin sakin yolcuları var
uykulu su zibidisi
uyanığı açık gözü cin gibisi
zorla gidiyor gibi
gidişi zoruna gidiyor gibisi
hasılı tebdil-i mekan yapan herkes
küçük bir fuar kurmuş
ya da asırlık kostüm müzesi
bez seveni az ama
mekanı müşterek olmak
ya da otobüse binme telaşı
istenmese de istenir olmak
caddelerinde
kediler
ağaçlar
yol ayrımına konmuş
barikatlar
barikatları gizleyen çiçek ve çim
hakikatları gizlemişse de
engelleri güzele saklamanın
cumhuriyet caddesinde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
117
III
sokakları kuşatan caddeler
caddeleri dağıtan meydanlar enkaz
her yere meydan olamaz
çünkü
bulvarlar ve meydanlar devletin
meydanlar
cümle bitkilere saksı
bütün hayvanata müze
lakin bize seyrangah geldi
kamu gücü
ah o insansız meydanlar
ah o insafsız meydanlar
çocukların cıvıltısı yoksa
oyun oynamıyorsa çocuklar
o meydan cinlerin olmuş
kimlerin olmuşsa olmuş
benim alanım değil abesle iştigal
ben istiklal istiyorum
istikrar içinde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
118
IV
ey edebine hayran olduğum
edebin mi kıldı gözün mü ela
ela gözlerin midir
bela
ki
kendine kapıcı kıldın beni
cümle çıkınlarından çözüp çılgın kelimeleri
çığlık makamlarında açlığa vardım
çılgınlığın basamaklarında çığlığa gömdüm
apaçık bilmenin rotarlı trenler gibi döndüğü yeri
gördü gözün görmediğini gönlüm
atlar eyerlenmiş
günleri eskitmeye hazır atlar
ela gözlerinden erkân yüklenen atlar
atlar eyerlenmiş
çırpını çırpını menzil bulunur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
119
DÖNÜŞÜM
gün görmüş
zaman içmiş
nice el okşamış güzel
güzel çeşmi bülbülümü
düşmez kalkmaz bir allah
çeşmi bülbül de düşer
hatta nefsinden içlenir
hırsından çatlar yıldırım gibi
timurlenk misali hatta
hatta depremlerde düşmez de
bir bebeğin isteğine ram olur
hatta ihtilaller bile
insanı korumaz hatta
çeşmi bülbülü kırmamak için
kırarlar nice çeşmibülbül ustasının kalbini
hatta kırarlar demir kapılarını
o güzelim mabetlerin
hasarına rağmen çeşmibülbül
estetik ehram gibi duruyor
camekan içre
içerleyerek eskiliğine
eski yeni ne yaparlar diye
düşünüyor mavi mavi
yanıbaşında kallavi bir vazo
hem de çinden hediye
kuruntulu kavruk
içidışı başka
aşka gelmesi muhal
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
120
DİLBERİM ŞEN KALIRSAN
varlığı şen yarını şen ruhu şen kalırsan
selam sana beni acılarıyla saran dilber
kutsal bir yarış içinde ruşen kalırsan
selam sana yeni acılarıyla yoran dilber
ufuklarda sabah ebru akşam ebru şen kalırsan
selam sana acıları ebru duran dilber
“ağla ey göz ağla” aşkdan ayru şen kalırsan
selam sana acılar içinde soran dilber
“görme ey el görme” aşktan geru şen kalırsan
selam sana acılarla onaran dilber
“görme ey dil görme” aşktan beru şen kalırsan
selam sana acılarla onarılan dilber
selam selam sana acılarla var olan dilber
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
121
ERGUVAN VE İSTANBUL
seni bir kehkeşan bahara sürmüş
baharın koynunda altın ol diye
ısrarla istanbul her şeyi görmüş
dilinde erguvan bahar hediye
erguvan roma’ydı bensiz bir yerde
kolladı korudu sakladı yaydı
perdeler açıldı hem perde perde
fatih’e adanan kızıl elmaydı
süslüdür istanbul istanbul süslü
ince işlemeli inci göğüslü
marmara dalgalı sahili sisli
baharla yürekler erguvan bekler
bir servi yetiştir erguvan büyüt
masmavi ladin yemyeşil söğüt
bırakmak istersen binlerce beyit
onlara yetecek bir ağaç öğüt
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
122
SENG-İ MEZAR
kurda kuşa
evliyaya berduşa
merhaba
merhaba
sevgiliye koşana
sevgisinden coşana
sanma ki merhabamız
oldu boşu boşuna
merhaba mezarımın taşına
yetim kalan gözün yaşına
iblise direnene
hem de yalnız başına
merhaba
merhaba
ofsaid osman
hasmını yenmesen de
hırsını yendin ya
bu yeter sana
ve insanlığa
merhaba
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
123
topal ali kör mıstık
fingirdek raziye hamil-i rastık
kiminin eli kiminin dili fıstık
aşağı karye yukarı kasık
merhaba
birisi huridir diğeri nuri
nasihat soğuktur hayat tennuri
aşkına öterse bülbül billuri
yek dürrisin yek dürrisin
yek dürri
merhaba
mezarıma konan kuşlar
harflerimin notasında öterler
ömrün sayısında uçarlar
onlar kıyametimi ötelerler
kurda kuşa
önündeki yokuşa bak
göreceksin koşa koşa
geldiğin bu son durak
verdiğin selam senindir
ettiğin dua sana
aldırma bana kalana
allah yeter kuluna
merhaba
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
124
İSTANBUL
ne dengeli rüzgarın
ne aşina yağmurun
hüznümü engelliyor
alışveriş yerlerin
aldatma hünerlerin
zehrimi dengeliyor
istanbul’um can dostum
sana sövmek değil kastım
necip fazıl engelliyor
ben bu şehre yabancıyım
varsay ki damdaki kemancıyım
aşkından kim sendeliyor
kemalisti demokratı enteli
tembelleri dinden bilir engeli
gör ki kimler kimi enseliyor
şairlerden başka sinesine seni süren kim
ressamlardan başka sinesinde seni gören kim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
125
İSTANBUL’DA KAYBOLMAK
I
senin yollarında kayboldu
bir bilsen diyemem sendedir
tüm kayıplarım
önceleri kumarbazlar gibi
düşündüm
bir dahaki aramamda bulurum
sandım
kayboldukça
kayboldum
sonra anladığımı sanarak
salaklığa bir yelek gibi
saklanarak
çalışıp tekrar alırım sandım
eminönü’nde hamalları görünce
bu yolda yüzüme kapandı
kayboldukça
kayboldum
üzüntülerim de değerlerim de
kayboldu
yaşlılığın arefesinde
uykularımı da kaptırdım
sağlığımı kaybettiğim gibi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
126
II
istanbul son hecen dilimde
bir tespih dolusu çekmece
gibi
ağzımda dönüp duruyor
rüyalarımda bile nesneler kayboluyor
aramak bana göre değil dedim
bütün belaları bularak
lodos karargahı gibi bütün atıklar
üstüme geliyor dalga dalga
kudurarak
koyup kaçmaya bırak yüreği
ayak mı var ki
azraili dilensen suç ilensen günah
kula özge kıyak mı var ki
çepe çevre yanımda bulduklarım
bulunmasa daha iyi
geçmişte bir şey arayan yolcu
yaşamaya bak karartmadan enseyi
bulmayı bırak aramayı anma bile
yolda ve yüreğinde
bir saniye
bir kıvılcım
bir frekans
neşe buldunsa düş peşine
dişine taşı
taştan yumşaksa
yaşa
dönme sakın başa
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
127
III
ne kumarbazın hüneri
ne partizan kalpazan dövizleri
ne akılsızlığın öğüt olsun
kaybolacaksa istanbul kaybolsun
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
128
ADAM BİLİMSEL
biraz saymak
biraz saymak
sonra unutmak sonra
biraz saymak
biraz saymak
sonra gözlük takmak sonra
biraz saymak
biraz saymak
sonra toplamak çarpmak çıkartmak sonra
biraz saymak
biraz saymak
sonra sonra biraz biraz
sonra sonra çok çok
çıldırmaktır
bilimsel adam olmak
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
129
TORNİSTAN YAPMAK
kaptan çıma çımacı
iskele gemi zabit
tümüyle teşkilat olur
tanrı kutsasın sizi ama
ya gemi bata yazarsa
işte bu müşkilat olur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
130
HEYKELTIRAŞ
her tanrıya bir taş her taşa bir tanrı arar
billah firavunluk uğruna tanrı bulsa karalar
NOKTALAMA
kim kimi besler kim kimi dillendirir
kim kimi sever kim kimi şekillendirir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
131
HİCRET VE HİCRAN
hangi diyar saklar o gül fidanı
şanı şehri aşan özelliğiyle
firak bir ateştir yakar figanı
nasıl dayansın o güzelliğiyle
şehrazat el eder sanki rüzgarda
o güzelim şehre eser ard arda
her yeri yemyeşil güzel diyarda
öyle kıvanç dolu her isteğiyle
yıllar geçmiş yıllar bir güzel kadın
bakımsız mabet gibi küskün ve kırgın
dolaşıyor şehrin dar sokaklarını
ardına gizlenip güzelliğiyle
kara bahtı onu muhacir yaptı
kem talihi ışığını kararttı
ecel erdi azra yolu kapattı
gözü açık uçtu içtenliğiyle
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
132
İSTANBUL’DAN MANZARALAR
I
bir adet güneş ya da ay
önüne bir adet adese
altına yaz bakırköy diye
gitsin şimdi adrese
fingir fingir şıngır şıngır her çeşit gözden
ince belli tatlı dilli gencecik bronz da olur beyaz da
önüne bir tanker rüzgar koymuş ayıklıyor
ataköy’de zengin kokuyu ayamama da
II
çelik gagalarına oksijen dalı kıstırıp
yana yana kuşları alüminyuma
yeşilköy’e dizmişler
kutuplardan yeni dönmüş balinalarla
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
133
SENİ ARIYORLAR SENİ
I
onu tanır mısın diyorlar
adam akıllı tanıdığımı bildiğim halde
öpüyor beni ölmem için
niçin
babasını soruyorlar job gibi herif
ya da eşek semeri
deprem oluyor
niçin
adam ağacı saksıya saksıyı da
balkona koymuş
geçmiş karşısına da bıyıklarını
“islam-i usulde” düzeltiyor
varsın düzeltsin adam
“mühlet” yok diyor biri
vade yetmezse diyor biri de
ikisi bırakmıyor kendine
kibiri de bırakmıyorlar
niçin
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
134
II
“allah akıl versin” diyor sosyete necla
niçin allah verecekmiş
dr. barnard’ a varsınlar akıl verir
eğer müddeumumisi varsa
cumhuriyetin
o da tutar anasını beller barnard’ın
akıl vermek azmettirmek
suçuyla sabittir diye
niçin
biraz da barnard üzülsün
doktor her zaman öldüremez ya
bozanda müsadenizle
hasta kaçsın
niçin
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
135
III
senin bıyıkların stalin
kes
senin bıyıkların orta asyalı
kes
senin bıyıkların sünnete uygun
sakala sürme salan
seninse bıyığın yok
niçin
senin
senin
senin
sen kimsin sahi
herkes seni arıyor
dindar mısın kafir misin
etli misin kemikli misin
çizme mi yoksa çıplak ayak
kabın mı var
sen kimsin sahi
herkes seni arıyor
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
136
IV
neseb-i gayr-i sahih mi kiliseden mum çalan
yoksa bu çocuk anasız mı
doğacaktı
varsay ki doğdu konya’da
orda mı göz hapsine kalacaktı
ankara’ ya gelemez mi adam
ya da malatya’da bir daha
doğuramaz mı
sen kimsin sahi
herkes seni arıyor
pipine bir anot popona bir
çiçeksiz kaktüs
-bazen keven olabilir-
konuşma sakın sonra camdan
bir bakan olabilir
demokrasi milletin malıdır
her görevli az da olsa çalmalıdır
kim çalacak
çanı
sen kimsin sahi
herkes seni arıyor
“bir damla sudan” dönerken hücreye
tıkmışlar bizi her yerde binalara
saklambaç –körebe- ay gördüm
kardeşler karabaş geliyor
saklanın
aklanın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
137
ÇAY TUTKUSU
bu demdir moda çay içinde duyguda
salınan kayıkda bir dem kuytuda
semanın sesiyle inen perdesinde
dem tutan el açılmaz ağız ufkunda
pembe ufuk uykuda yar eli uykuda
bu demdir moda çay için duyguda
fener dem tutmuş deniz yelken
ve yorgun gözlerimde
kanatları titrerken
deniz
martılar meltem tutmuş kıyılar insan
ve sargın bahar nisan içinde
bir tür elimde isyan içinde
deniz
nar kabuğunda çatlamadan
mavi gözleri varken kayıkların
kayıkhanede
sema
hanede
kara
nedendir
bu dem be dem dolu
dem
hanede
bu demdir moda çay için duyguda
ürpermek için duyguda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
138
BEKLENEN
I
doktor olsam dil sürmez ilacıma
sultan olsam muhtaç olmaz tacıma
orman olsam uzanmaz ağacıma
söyle neyle seslene ki gelesin
kuşları görünce aklıma geldin
kuşlar kadar temiz öpülen eldin
her zaman her yerde öpüle geldin
öpülmek istenen elle mi geldin
hesap kitap hak ettire bencile
yarla yatan acep varır menzile
tezyide sor koyar ise tenzile
söyle meyle istene ki gelesin
ben unuttum isteğimi varımı
nadas diye bıraktığın yarımı
nasıl saklanayım yoksa sarı mı
söyle hangi böyle istene ki gelesin
zaman geçip gidiyor anla da dur
durursam yanımda zamanda durur
belki zaman o zaman zaman olur
söylemeyle istene ki gelesin
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
139
II
erinmek isterim karla erinmek
erinmeden karla birlik kürünmek
kürünmeden dağ bayırı bürünmek
şu dağları yaylasıyla isterim
güvencim sana eş dağ güvencim
varsay ki ben yabani güvercinim
ve kursağımda kalmış onca sevincim
şu dağları yaylasıyla isterim
gördün ki dolu yağmur ve kar
benim onuruma ulu vekar
ve benimle yaşamak zorundalar
şu dağları yaylasıyla isterim
bilesin isteri varmak isterim
ayaklarıma kızılırmak isterim
sonra seni bana sarmak isterim
şu dağları yaylasıyla isterim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
140
MÜLKÜ İDARE
ey güzelleri gözetip görmeyen
gergin sınırları kendi gezmeyen
mezar gibi alıp geri vermeyen
çıktığı makamdan inmeyen
başımın belası
ruhumun yası
hiçte
her zaman seni
hep seni düşündüm
sense beni helak ettin değil mi?
hür düşüncesini
ruhumda istimlak ettin değil mi?
bekle gör atmadan kafamın tası
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
141
NEVA
bin terör gizlidir gözünde şol aşüftenin
elinde kan izleri kim almış teslim tenin
vay vay ki vay vay
vay vay ki vay vay
olduk uzaya nuru ay
vay vay ki vay vay
batsın güneş batsın ay
onca devrime karşın varsa dilde ezberin
benim güzel sevgilim sana aferin
hay hay ki hay hay
hay hay ki hay hay
doğsun güneş gelsin ay
hay hay ki hay hay
gülsün bayan gülsün bay
devran devretti seninle sonsuz serveti
içinde sakladı kutlu devleti
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
142
SINIFI DOLDURANLAR
müslüman’ca ve müthiş sıcaklığınla
çık çık artık gözümden yeter
toprak duyguları
size bilge diyorlar aydın ya da okumuş
bize yobaz köylü ya da cahil diyorlar.
bilesiniz ki çilesiz acısız
aç yoksul ve çulsuz olarak
nasıl insan olunurmuş bunu anladık
ya sizler fındık kadar sandal
dünyanızda şezlonglara kurulan
kalorifer önünde karlı dağların
ham hayallerini
bilgi ve ışık zanlarıyla karışık
algılayan sizler
bizleri anlamanız
hem ham hayaldir hem muhal.
bilgi ve ışık tanrısal şıktır
sizi dokumuş olan zaman karışıktır
bunu da arifanımız anlar
sınıf bilinci sizde var
paralanınca herkeste olur
sınıfı dolduranlar kavak gibi
arkasından kaybolur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
143
HİCİV
bakışın akrep dolu yılan kıskanır tenin
kimse bilmez hünerin yılan zehirler terin
belli ki kan tutmuş elin kanda tutuşmuş dilin
ey şahı şer mahşerde mi yoksa affın senin
İSTANBUL SERENATI
gül gönüldedir gönül de hazda
haz boğazdadır boğaz da yazda
ıhlamur manolya akasyalar
çınlar boğazda şarkılar sazda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
144
İSTANBUL’A DAİR
zerrenin
ardınca koşuşturan arzular
hep oldu
her zaman oldu
hem bol
hem de istanbul gibiydi
zerresinde sevinç
küresinde nur
lakin gürlemesinde yağmur yoktu
istanbul gibi
bu şehirde birileri çok iştahlı
olmak isteyende çok
istekler olmak kadar
lakin ele geçen el kadar
küçük ufak ve dar
aşka medar olacak kadar değilse de
tene mezar olmayacak kadar
kurnaz ve kaçak
ve hatta
dar ve alçak yapılar
almak isteğine
iftiharla merbut
al ucundan sende tut
ey istanbul
ızbandut ve haydut
gecelerine
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
145
bu şehirde tarih olan
sadece şehrin kendisidir
ve olgunluk istanbul’dur
ya da istanbul’un efendisidir
insan bilgiden kaçıyor kaçtıkça
küçülen gemiler gibi
gömülmüşler cahilliklerine
yoksulluğu soğuk yağmur
damlaları gibi
gözlerinden çökertip
sarılmışlar kimliklerine
şehir olgun şehre
insanın nankör ve cahilliğini
ve ürettiklerini dahil edince
muhasebesi zor
murakabesi gayrı mümkün
dünkü hesap bitmemişken
bedelince bugünkü
gümbür gümbür
saatler
onur
erdem
ve
namus
ey güzel istanbul
ey güzel çevre
ey şanlı şehir
bir devir sana da gelir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
146
aranıyoruz
nereye dahil olsak
aranıyoruz
aranmak alışkanlık oldu
boş zamanlarda
kendimizi arıyoruz
ne kendimizi buluyoruz
kendi koyduğumuz yerde
ne de devletin isteğince
aranıyoruz
olmak için mi bulmak için mi
aranıyoruz
ol güzel bir isimdir
çağıran olsa bari
ol der dünya resimdir
o resmi bulsa bari
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
147
kim can atarsa zevki şevki cana
dünyayı denizi sokar fincana
uğruna can veren can katar cana
sevdasından dünya girer fincana
ten sana mekan ben sana can
sana gör ki neyler can
can içinde gör ki neyler cihan
felekleri gezer durur usanmaz yorulmaz
avcılar onun avı avcılara vurulmaz
ona özge bir avdır avcıların unuttuğu
avcıların tüfek gibi ellerinde tuttuğu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
148
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
149
MUHABBET KUŞU
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
150
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
151
AŞKI AYYILDIZ
I
gösterme saçlarını halında perişan
bırak da gönlüm gibi aşikar olsun
aşkımız vatan tutsun ay-yıldızdan nişan
gözlerinde bulunan işvekâr olsun
II
seni nasıl sevdiğimi köylüler taşır
seni niçin sevdiğimi asuman almaz
gel ey büyük sevda beni tarihten aşır
anlarsa anam anlar nadan anlamaz
III
çakır dikeni çelengimde gül olsan
yükün ağır olsa da billah yüksünmem
öfke şimşeklerinden ışın toplarım
hiçbir uygarlığın ilkelliğine sürmem
bütün yağmurlarla yağsam da
saçların gibi billah yanarım sönmem
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
152
KÜÇÜK BİR VAKA
kalûbela’dan beri aranan ruhumun gözbebekleri
gamzenin biçeminden elbette haberdar
lakin havai fişekler gibi boşalan göz ışınların
nazara çökmekte saçların cömertmiş ey türbedar
helal olsun kanım sana helalinden benimse bunlar
bunlar ki katlime karar veren gözler ve saçlar
bunlar ki ezeli zincirim kaşlar ve dudaklar
bunlar ki kalûbeladan beri en geniş yüzüm
bunlar ki kerbeladan bir destan hüseyin gözüm
onun için helaldir bana gönlünde uyumak
serin selviler altında gözüne baka baka
diye bilseydim keşke amin hep çıkarken ayyuka
“aşkımız asumanı sevindiren küçük bir vaka”
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
153
NE İNİM NE CİNİM
giriş tradı
ne inim ne cinim
sevginizle cin gibiyim
özge bakıp izlerseniz
içinizden biriyim
sütçünün türküsü
ben bir garip sütçüyüm
güğümlerim süt dolu
bebecikler dedecikler
ille de canlı
yolumu beklerler heyecanlı
tinercinin türküsü
benim dünyam küçücük
sorun çözmeyi bilmez
çözmek istesem bile
sorun aklıma gelmez
ha tinere binmişim ha da trene
bak da görme diyene
derdi bana getirene
ben neyleyim nideyim
bir kez binince tinere
uçmak geliyor içimden
hızla geçip gidiyorum
sorumsuzluk içinden
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
154
MERHAMET
I
içimde yankılanıp duran
içimde duvarlar oluşturan
o çetin merhamet kristalleri
mermer merdivenler gibi sonsuz
içimde özenir aydınlık halleri
beni merhametim ben etti
merhametim beni benden etti
merhametine sarılıp kefenlerde
sfenksleri aydınlatan fenerlerde
gökyüzü kayboldu
belki egodur belki ene
merhametten içerde bene
ulaşınca merhametten merheme
gılgamış namaz kılmazmış
o da kabil olsa
buna mukabil
onu da önemseme
yine insan çağının mükellefi
bir rüzgar eser gibi güneş geçer
geçer sende biriken merhametler
geçmeyen necip fazıl yarası tüter
ebu cehlin kemalini anlamak için
elbette doktoralı cehalet yeter
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
155
II
adamın kafasında saç kalmamış
merhametten derisi çıplak
merhamet dediğin kanuna benzer
sadece cezaları düzenler
bana dokunma
ben biraz kıllıyım
ince mizaha
imaya
gelemem öyle
ince ince oymaya
be hey ateeeş
kör şeytanın sol uşağı
ne gün düştün ki belden aşağı
uşağına bakarsın
tek gözün de olsa
gözün gibi bakarsın
ey sevgili merhametim
sen yine rezil edeceksin
ele güne
ve inanmayacaksın ama iznin olsun
güldüğüme
katılmasan da biraz katlan bari
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
156
KABA REDİF
ne incesin ne kaba
ne sığarsın bir kaba
adın çıkmış suçluya
sığınırsın lakaba
GENÇ
bir gül gibi dalında solmak niye
anılarına gül katmak dururken gencin
masum ve mazlum gecelerde kaybolmak niye
sevgisine katlanmak dururken gencin
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
157
TOPRAK VE KADIN
ey yolcu
bu toprağın yoğunluğu
senden ve benden izlerle dolu
ey garip
yüzüne bastığın toprak
bir gün yüzüne basarak
bila tebliğ iadesi gülmelerin
senden sonra sanma anlaşılır
(zira o çorak kadın
o kurak kadın
kıvrak kalçalarında bir ninni tutturur
ve o kadın mızrak acılarını unutturur
naralarıyla)
onun saçlarını salkım söğüt taramış
yasemin kokularını hatırla bir
kaç dilber derisine değmiş elleri hatırlanır
güller sanır mısın ki keyfinden kırmızı
ah o kefen bezini gülde atlas eyliyor
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
158
ey yolcu
toprağın yoğunluğu
duyduğun seslerden daha garipti
ah o çorak toprak
ah o kurak sine
ninnisine kıvrak kalçalarıyla gelen suyu
toprak emdi
emdi toprak
emdi suyu
ak beneklerini yaydı
gecenin ellerine
hazdan yusyuvarlak
biraz da yayık gibi inip kalkıyor göğsü
kabarık kaslarından
oyup geceyi
yorgunluğa kadındı toprak
yaprak yaprak bu duygu
yalnızca toprağa duyuruldu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
159
her gün koynuna bir başkası gelecekti
lakin o yiğit bir daha gelmeyecekti
kulak söylesin duyduğunu
öyle yaklaş öylesine yakınlaş ki
toprak su
ey yolcu
toğrağın yoğunluğu
duyduğun sesten daha garipti
toprak bir kadın kadar dul
korkunçtu ve dul bir kadındı toprak
yeni iskeletler göğsünü ezmesinden
mevsimlerin ezdiği o dulun
sessizce geceyi beklemesinden
daha garipti
toprağın yoğunluğu
ey adem-oğlu duyduğun sesler
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
160
KİBAR
I
öyle bir zamana çattık ki dostum
eşkıya herkese kibar görünür
dostlar görsün diye sanatta kastım
ayazda kalanlar bahar sürünür
II
sen sen ol kanma kibar hırsıza
aşüfteye düşüp dönme arsıza
ailendir sana en emin evin
sırrını yitirip dönme sırsıza
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
161
ÖZLEM
I
gönlümdeki arzuyu
gözlerimden okuyan
sinemdeki sızıyı
kendi kalbinde duyan
ben sözümü söyledim
anlamı sende açık
çık artık mahpesinden
derin uykudan artık
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
162
II
açık ettim sözümü
belki kardeşler duyar
yere düşen bayrağı
alır yerine koyar
sözüm yere düşse de
suda erise bile
erişirse kardeşler
sözümü sözü sayar
başağı yaratan var
sözümüzdür başaklar
deren ancak insandır
onu insan kucaklar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
163
III
gizliyi hiç bilmezdik
saklanırdık gülmezdik
merak haramdı sanki
sanırdık ki ölmezdik
günü gelince görür
ölüyü canlar bilir
yatalak olsa bile
rüya onu götürür
kelam kadim ve kibar
nefis korkak ve barbar
bizden geriye kalan
iki taşlı bir mezar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
164
IV
sırrın sırrını bildik
ikiyi bire böldük
boşluk lügate teslim
alemi mana gördük
evrenin övüncünü
alemin sevincini
her şey akla misafir
taşırlar bilincini
ufkun ötesi nedir
emr-i maruf çok nadir
görev alıp yüklenen
acep ecir kimdendir
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
165
OLMAZ
candan canana ısrarda
kusur olmaz
evveli pazar olan akıbet
mestur olmaz
arzu-yu canana karşı kimse
cesur olmaz
davet-i canana merbut aklımız
destur olmaz
arzuyu canana karşı kimse
cesur olmaz
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
166
UMUT
habire tarih doğuruyorsun ey kahpe istikbal
bu doğum sancıları ne zaman sona erecek
ellerin ayakların kelepçeli gözün kör dilin lal
lakin tunç heykellerine gizlediğin ses sana ne verecek
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
167
TÜRKÜ
oy felek zalim felek
yüze gülmüyor dilek
sensiz neylesin yürek
umut yarına gerek
oy felek zalim felek
dile gelmiyor dilek
hasret dolu bu yürek
çarpıyor incinerek
dil suskun solgun dilek
yüze gelmiyor felek
oy felek zalim felek
söze girmiyor dilek
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
168
KELİMELER
hayretten dona kaldı
açıkta kalan kelimeler
gözüm açık gidecek
ahvalimi arz etmezse kelimeler
kelimeler kelimeler
iki dudağın muhabbeti
dilin dudaktaki lezzeti
kelimeler kelimeler
dudakta lezzeti dilin izzeti
kelimeden kalan sözün lezzeti
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
169
ŞAMAN
kanımdaki ateşin şamanı
yumunca yuvarlanan ateş
gözyaşında soluk kesen
gönlümün açık düşmanı
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
170
AVLAK
kanma sakın
timsahın gözyaşında kalan
merhamete
kanma sakın
inanma sakın
tilkinin otoburluktan kanatlandığına
kümese dost olduğuna
inanma sakın
sanma sakın
gözleri dişleri köreldi kurdun
ne kadar rengi dönse de derdi sabittir onun
uzağında kalsın hem de cehennemin dibinde
sunma sakın
sen kendini tavuk sen kendini tavşan
sen kendini av olarak sunma sakın
arza talep ilahi kanun gibi zebun olur
kadrine kader gibi merbut olur
ve barbut gibi zar çeker hayatına
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
171
NOKTALAMA
ne hüznün ne hicranın şevki var
bu zulmethane de devran zevki var
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
172
MAVERA YOLCULARINA I
kahpe dünya senin severin çoktur
meylim sana değil haberin olsun
yağmurlar yağıyor haberin yoktur
gözünden düşenler özerin olsun
hastalık dediler onları buldu
trafikle ceza kazadan boldu
hülasa dost’ların “dediği oldu”
gözünden düşenler özerin olsun
mustafa ziyade ziyamız genci
ali ekrem kenan hamdi’n güvenci
nail mehmet ile abdullah inci
gözünden düşenler özerin olsun
erciyes erise ağıt göz olsa
büyükdoğu lügat olup söz bulsa
mersiye dostlarla duada kalsa
gözünden düşenler özerin olsun
onca dostum göçtü dostu sormadan
selam yoldaş olsun sona varmadan
özerin özünden varan armağan
gözünden düşenler özerin olsun
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
173
MAVERA YOLCULARINA II
osman yumak ile ihya-i kur’an
taşçı mustafa’nın hıfzında duran
bütün gönüldaşın özünde olan
garip mezarının tezyini imiş
miyasoğlu çile ile yoğrulmuş
daim biatında sözü var olmuş
imanı kavidir sırra yar olmuş
kendi mezarının tezyini imiş
nice devrim gördük hakla yaşadık
nice yokluk gördük çokla yaşadık
nice devlet gördük yokla yaşadık
ünalmış akçağ’a ulaşmak imiş
emre’nin akifi nasirdir yazar
şervanlı akif’im şairdir tozar
azrail gelince aşıklar sızlar
dua mezarının tezyini imiş
hekim halil mevti zorlu sanmadı
yılları yüklendi yine tınmadı
usul usul eceline tırmandı
sabır mezarının tezyini imiş
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
174
ahmet erciyesin eridir zahir
durmuş sabır küpü sırra müzahir
diliyle eyledi kendini tabir
dili mezarının tezyini imiş
fevzi kaynak asker aksiyon ruhu
memnun eder tatlı dili memduh’u
önünden kaçanlar feto güruhu
hüzün mezarının tezyini imiş
şükrü selim hoca has ekmek imiş
atilla sabrında beklemek imiş
beklerken ümidi eklemek imiş
demek mezarının tezyini imiş
ben bağrıma basıp özge nazımı
dile getirdiler bozuk sazımı
rahmet dileğiyle son niyazımı
diyeler mezarın tezyini imiş
elbet dostun ardı sıra gözyaşı
yeter özer yeter bir mezar taşı
biliriz besmele her işin başı
göreler mezarın tezyini imiş
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
175
SON ŞARKI
gün içimden imbikten geçer gibi
ince zerrin haliyle devrediyor
aramızda kalan o nur tüneli
bizi yeni boyuta sevk ediyor
küçük ve pembe dudağına karşı
geldim
büyük vebal ve günah-ı kebairle
suskun oysa yankılarla tutup arşı
sana tam kendimi bağışlayamıyorum
aramızda tangolar valsler var
ve kendime seni bağışlayamıyorum
korkuyorum kısacası
sorusuz ve sorumsuzluk içinde
belirsizliğin kancası
ey kalbim kimdir seni rüyada soran
söyle kimdir her an seni rüyada yoran
sessizce düğümleyen zaman durduran
hangi andır hangi andır hangi an
hazan içinde geçtim muttasıl buradan
gördüm muttasıl sızlayan gizli yaradan
geçmeyen devleri derdim aktan karadan
hangi andır hangi andır hangi an
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
176
ey zaman hasta dile yar gelmesin
kim gelsin?
söyle bir hekim gelsin
aşk elinde zehr ile
gam defterine bizi
yazsın solgun benizi
yalpalayan bu izi
kabul etsin kam ile
ey hilal kaşlım dile
bir nigah et de öyle
devasının derdiyle
dolsun bal ve perrile
ey hilal kaşlım söyle
hangi mihrap yönüyle
kazayı hata diye
namaz kılar cehrile
ey benim tatlı dillim
bugün dilin zehreziyor
hazdan mı nazdan mıdır
kirpiğin ıslak şükür
kendime müjde versem
ahlarım tutmuş diye
gönlü mutat eyledin
ateşle dost olmağa
bu cehennemden yana
yolun düşmüş olmaya
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
177
benim sitemkar sitem
ocak ateş misali
ben yandıkça seyret sen
korumu sakla sonra
senin sıcak al sinen
mini mini sitemden
bize yanmak bahşeden
ocaktan ve ateşten
hani ceylanlar kaçarken dururda bir an
ardındaki avcıyı sine sine arar
kendisine bir merhamet ister ya!
öyle bir halin var ki tut ki öylesine
sesinde tutukluk pelte ve titrek olan
beni beklenmeyen demlerde bulduğundan
veya ömrü sür git yaşamış olduğundan
olabilir alışacaksın böylesine
hayat işte böyle gül gibi ağaç gibi
yavaş yavaş büyür sonra da çürür dibi
anladığın an üzülmeye değmezliği
ölsek bile and içelim söylemesine
derdi maişed herkesin derdi baksana
çocuğun elinde beslenme çantasında
taşınan sıkıntılar sanma ki kolayca
ve tez açıklanır boyutlara göreyse
sen o büroda ben şu... hanede çileye
devamdan gayrı yol yok hatta of demeye
zaman yetmeyecek çalışmaktan öteye
gel gülüm gel gel de öyle söylemesene
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
178
her şeyimiz yar eskimeyen eski
her şey kira her ay borçlar şu dizi dizi
bazı alacaklardan da kendimizi
kurtarmak için yanarız öylesine
aşkımız sevgimiz sevdamız görüşümüz
bilmem müruru zamana mı uğruyoruz
her zaman bile bile de boğuluyoruz
onurlanmaya bu ömür kafi değilse
yeniden doğuş dileyeceğiz duadan
yine de eksik doğacağız zamanın utancından
ne bu tavır bizden ve ne biz bu tavırdan
kurtulmadan gideceğiz ölüm ötesine
veya dileyeceğiz ki ahirette ahı
bir kez ve sonsuza dek hep gülecek mahı
şu boş hayali bile kıskandım vallahi
gülüm bu durum bize göre değil öyleyse
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
179
HASRET
uzakları taşır hasretin yüreğime
aşkını bilmese de mi olur gönlüm
iki gözümün nuru handiyse inecek
nasıl oyalanır da kaybolur gönlüm
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
180
NOKTALAMA
sen istedin ayrılığı şimdi
çıkışın niye
kaderdir diyerek şimdi
çırpınışın niye
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
181
KURT GÖZÜ
kaç katar aç kurt gözü topladım karanlıklardan
aysız ve yıldızsız geceler boyu uykusuz kalıp
kurtulamazsın her nereye kaçsan uzaklıklardan
ancak sevgilerinle dirileceksin bana saklanıp
onun için benim için özel hazırlandı varoluşa
korkuyu düşmana ver yüzü bana doğru yar oluşa
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
182
ŞARAMPOLDE KOŞANLAR
nakşı gibi kilimin
binbir çiçek rengarenk
sonu yoksa bilimin
öğrenenler bir ahenk
tembellik tarihseldir
genetik kodları var
refah zevki bir seldir
korkusuzluk canavar
bende böyle beslenir
nefis denen bencillik
yatan karpuzlar bile
onlara emirberdir
deneysiz bilimleri
hayalde devrimleri
mantıksız çelimleri
tembelden öğrenmeli
iş buyur akıl öğren
öğünür dişe değen
elin gülü fesleğen
kahrını riya çeker
engerek yuva yapar
firavnun kafasına
musa’da bilir bakar
nilin hatırasına
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
183
bir yanda oğul musa
emir kipinde ruhu
nefsi dağlı hülasa
karşı ehram güruhu
musa elinde asa
yıldırım modundadır
dili peltek olduysa
irade kaybolduysa
gördüğünde göz yoksa
musa elinde asa
yıldırım modundadır
musa yine musadır
ateş odunda değil
köz gibi onunladır
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
184
musa’dır kelimullah
güzellikler yusufun
görülecek göründü
ahmet onu güldürdü
kelimullah dil dertli
yusufun gözü iptal
diller olunca abdal
tur’a inen görüntü
balyozdan daha sertti
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
185
KARTAL
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
186
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
187
KIBRIS’A DOĞRU
I
uzakları yakın kılsın telsizler
korku dinsin diye
ikindiye kalmasın diye indilerse de
akşam hediyesi yıldızlar
çıka geldi tanık oldu
zafer şarkılarımızda yok oldu endişe
neferin krom gibiydi giydiği yüz
heyemolaydı yar yanında neşe
ufukları zapt eden
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
188
II
tel engele takıldı uykusuz gecenin sevdaları
uzun selvilerdi serin sıla türküleri
zaman durduran uzun havaydı yemyeşil
liman gibi sakin ve durgun
liman gibi depreşir durur
ardında kıbrıs tepelerinin
tel engel tanımaz geceler
uzun selvilerin serin gölgelerinde
turnalar geçer sonra
asker şarkıları söyleyen
dağların gölgesinde ufkun ötesi
zaman içmiş gözleriyle
limana yüklenmiş zafer diye
adımızı haykıran telsiz dilinde
pasları silindi semanın
ünlerken güneşin altın ışıkları
yüreğimizi saran ayyıldız
ayyıldızla gökyüzü gökyüzüyle geceler
dinler semavi bir selamı bizle beraber
ebediyen kalacak anıların sıcaklığını
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
189
YURTSEVER
dipdiri dimdik ayaktayım
akıncılar sokaktayım
yani evdeyim
zuhurat babanın huzurunda
buram buram buhurdanlıkta
alevdeyim
burnuma gelen yağmur ferdası
gönüllü kırlangıçlar gibi gürül gürül
güllerin sarıp sarmaladığı
gülmekteyim gülmenin seherinde
sakinin geldi şıkır şıkır
şükür ki türkiye’deyim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
190
EY ZEVAL
I
işittim ki senden söz edermiş
imam camide görmüş gibi
ya bu imam yalancı derviş
ya da zeval yalanın kendi
zira müftü hüccet verebilir
senin hiçbir camiye girmediğine
ve hiçbir imamın görmediğine
ya da seni gören hücceten ölebilir
yüklenip hamal gibi yüksünenlerle olmadan
sarhoşken kararlar almamalısın
kal bu akşam zevale kalmadan
ey zeval hamamda peştamal olmamalısın
II
ey zeval kemalin son rütbesi
makamların çelişkili abesi
gök kubbenin sakin türbesi
ey zeval yangın senin içinde
her ekmel bir şey umar hiçinde
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
191
İKTİDAR TEK OLUNCA
her ömrün baharı vardır tez geçer
sonra yaz gözükür son bahar
kiminin ömrü net kimi parantez geçer
bunalımdan güz gösterir kar yağar
siyaseten mevsimler iktidara yaz gelir
hükümeti alan meclisi de alsa az gelir
muhalefet çıkmak için çırpına dursun
telegöz sosyal medya tilkiden kurnaz gelir
iktidar dediğin tavuk gibi reklam yapar
evrendeki olanlara horoz gibi diklenir
sabah akşam muhalefet denklem yapar
hükümetle meclisten her şeyi didiklenir
binlerce yıl iktidar çalar da millet oynar
arada bir millet çalar muhalifler oynamaz
çıban çıkar her yerde vatandaş kızar kaynar
herkes duaya durur kaçan gafil anlamaz
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
192
DIŞ ALEM GELİRİ
afgan tazılarını tanırız
lübnan kerestesini
ırak’ın bağdat’ı var basra’sı var
abaza, çeçenistan çerakizi
belik belik saç gibi lezgiler adigeler
azeriler bakıp durur bakı’dan
makedon yanar karadağ yanar
saraybosnayı sorma be
bulgarı
yunanı kasapla kuzu
kıbrıslı hesapla kebap abe
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
193
TÜRKİYE TURU
sarımsak gelin olsa
kaynana kayseri’den
kayınbaba keyifsiz
korkusu zemheriden
kocasinan şimaldir
kıblesi melikgazi
erciyes koca mihrab
eşeliyor ayazı
soğuk yönünde yorgan
sıcak teninde terler
güneş camdan aşanda
gözü uyku perdeler
kayseri karpuzatan
parlak pastırma yazı
meydanları kaybolan
şehir agop’un kazı
erciyes pırıl pırıl
ayyıldızı öperken
ayaz beyin çardağı
ekvatora göçerken
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
194
antep elinde kat kat
baklava cennet kuşu
severse gönül diye
tuza kurulur turşu
urfa isot rengidir
yemek yürek cengidir
saçın teline sinmiş
davuda ses dengidir
yeşil göz çekirdeksiz
kara üzüm gözlüdür
manisa şehzadeye
üzüm üzüm sözlüdür
adana’nın jargonu
yiğit şahin gagası
gurme denen misalin
ibret ömür yakası
istanbul türkiye’dir
istanbul medeniyet
istanbul kadim tarih
erguvani bir niyet
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
195
başkenti kuran o
inananlar mutludur
devleti yekpareden
vatandaş umutludur
zümrüt gözlü güzeller
bursa’yı yeşil görür
orda zaman yeşildir
her şey yeşil görülür
gördüğü uludağ’dır
ya da yarma şeftali
gözü yeşil arayan
orda olur muttali
kuşdili bilen bilir
türkçenin bahçesinde
istanbul sanat sunar
rengârenk bohçasında
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
196
YAĞMUR MUHABBETİ
belki bir kızgınlık
bir
bir an
bir anlık
madenden bir arka fon
içinde bir patlama
içinden geçer işçiler
parça
parça
bin parça
siyasal bir megafon
iğrençlik bütün iştihasıyla
öğüre
öğüre
övünerek
geçmek istersin her şeyden
belki bir şeyden geçmemek için
bağıra
bağıra
onurunla
cama vuran bir yağmur damlası
debit yemek gibi
kendinden
madendeki göçükten
küçük
küçük
birikmelerden
camdan düşersin öbür damlaları gibi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
197
onlar gök kubbenin kazalarıdır
belki de hulkiyata ibret almak için
kaça
kaça
sense bir yağmur damlasında
debit yersin
hicret edersin
göçmen derler sana
böylece ihsana konar
kenardan
kenardan
düşersin camdan
ey yağmur damlası
ey içimin duası
ey gönlümün daussılası
ey gözlerimin yuvası
sen ey bana bakan gökyüzü
bende yüz yok sana bakacak
sendeki şenliğe akacak
bende rahmet yok
bırak da sürgünümde başım dinlensin
bırak da göreyim yağmurdaki rahmeti
bırak da koynumdaki şeytan
nefret etsin benden
ve birden
bir an
bir an
onu tamlayan
fahri kainatın gözleri gelsin
kutsi hadisleriyle sünneti seniyyesiyle
ve sidre i münteha seviyesiyle
ve
yağmurun yaprağa değdiği gibi
ayaklarına damlayayım
ve
bir bu yandan bu yandan
bir şu yandan şu yandan
her yanından yanarak
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
198
hemen hemen her yandan
etrafımda dönen o meydan
ki kehkeşanlar içinde
şamdan misali damlayan
bir bebek kundağında
kucaklasın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
199
HÜRREM SULTAN
nola ki hürrem anan ola
hürrem azraile can olmadı mı
hürreme kahvaltı keyfi veren mustafa
beyazıt’a mihenk kan olmadı mı
BAŞBAKAN OLMUŞ
herkes bir şey oluyor
bir şey de bakmış şalgama
başbakan olmuş
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
200
YENİ NE VAR GÖSTER BANA
her yeni bir göz hakkıdır
bir başka tattır damağa
umut bizi çot çolak kılsa da
yeni diye yine de gireriz yunmağa
hazırız şimdi de göz yummağa
eskimeyen yeşil ırmağa
adım sanım tadım muradım
adım adım vardığım yeni
sevginin dikeni
feryadımın ilkeli
geceleri deniz kestanesi
ya da eski çağ likeni
yeni ne var göster bana
bilmiyorsan sor yaradana
sabaha dek beklediğimiz
sancılarımıza doğan güneş
ya da onu bekleyen çocuk mu yeni
ve bu bekleyiş eski yemin mi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
201
KATİP ÇELEBİYE DESTAN
I
birkaç günlük iş için
düştük ergenekona
asırlarca çıkamadık
safir gibi saf ve şeffaf ve hafif
kıyılara yollara yıldızdan imler koyduk
ayı bir fener gibi ağzımızda taşıdık
güneş bir kardeş gibiydi
içimize çöl yığan
yağmur gibi yağan
yalan dünyanın dönmeleri
bizi masum kılmadı
yine de sabır kalmadı
alınmaktan kırılmaya
kimi zaman bir asker gibi boğazını sıktık
boğazımızdaki kısık sesleri
edepsizlikten oluşmuştu oysa bunlar
yürüyelim göçelim geçelim dedikçe
mezara çıkan yolları
ot yalar gibi köylüler tırpanlarla yolmuştu
bütün bunları anlayan
katip çelebiye olan olmuştu
ve beyin kanamasından ölmüştü
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
202
II
kurda kuşa yem olduk
bir kez mezar taşımıza konmadılar
her tür “ imdatlar “ ettik
rüzgara gizlenip esenlikler götürdük
çiçek ağızlarına şehvetle
yine de tınmadılar
allah kahretsin
bu parmak mermere girmiyor
ne işe yarar öyleyse parmak
sanki adam olmak
oyalanmak
haydi birkaç tane erik al gel dolaptan
içimizde çoğaltalım
aşkımızı
neye hükmedersin ki demokrasilerde
enginar gibi dik durmayı deneyerek
sanki saklı zamanları yoran
atların çıda kemiklerine ek
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
203
boşalan zehir zemberek
avcıdan kaçan ceylan misali
düşünce suçumuz
beyin acımız
belki de ürkek
acımasızlığımızın kırmızı yüreği
veya dilimizin varmadığını görerek
bütün bunlar bir mısra etmez
o mısrayı söylesem bilerek
dilim yetmez
yeter ki sen arif ol
anla çiçekleri
katibimin destanlık çekilişini
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
204
AMENNA
yıldızımı görmeden
güneşimi bilmesin
ve bana ettiğini
kabul etmelisin
güzeller emellerden oluşur
haller amellerden oluşur
oluşlar temellerden oluşur
gelişini bildirmeden
çok yorgunum yavrum
seni bugün arayamadım
iletmek için yoruldum
oysa ilettiğimi anlayamadım
erbakan’ ı yazmak istemiyorum
lakin yazılan yine politika
hem ecosu hem ecesi hem de sülo
mesut olmuşlar halleri melodika
asker kazan kaldırmış
kapağı başka yerde
boş düdük öttürüyor
beynelmilel tempoda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
205
ÖRNEK AL
örnek al çevik birinden
atla geç öne kapıver
devletin orta yerinden
itibarını
olmak istedi mak oldu
mak öylesine boldu öylesine ki
ve sonunda aradığını buldu
sıkıca sarıldığı cehaleti
kendi içinde kayboldu
kendi cahil herkes olgundu
mak modaya düştü insan mafsalından
moda şimdi üşüştü insanın masalından
olmak istedi biz koştuk
bulmak çağırdı biz koştuk
koşarak bayırda boğuştuk
kurmak istedi bizi boşluk
ne olu bulduk ne bulu
ne bir halka mekan ne istanbul’u
biz zayıf ödedikçe kaçan tombulu
bulda bulmak ne mümkün pulu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
206
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
207
ÜVEYİK
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
208
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
209
AĞAÇ
şehrin sabrını yüklenmiş kamyon
erken erken şehir dışına taşıyor
motorun kirli sesiyle sinirli kanyon
yüreğinde ağaç aşkıyla yaşıyor
ağaç diyor ki “madem ben tarıma konuyum
demek ki faniyim bu vadiye konuğum
öyleyse beni tohumda bırakın da
dalımda budağımda kırılmasın onurum”
allahım ne yeşillik ettim de
beni ormanından ayrı yerde
ve üstelik uğrattın dertten derde
birkaç tabut tahtası için
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
210
HAYRETLER İÇİNDEYİM
şuur kristalini kırdı nur
her yanım hatem-i bahara döndü
hayret ve hayranlık mevsimlerine dayandı sinem
sinem gönüllü dilimde şuur
hayret içreyim zaman bilen horoza
kubbelere bakıp duruşuma hayret içreyim
söyle sinem söyle seni hangi haddeden geçireyim
hangi göz pınarından içireyim bengi suyunu
adını anmak için adandık yüceliğe
yüzünü görmekten bozulur orucumuz
düşmanı durduran surlarımız üstümüze göçtü
burçlar sendedir burçsuz zamanda doğmuşuz
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
211
SUR KOROSU
ufka düştü gölgeler şafak sayfalarında
iler yanı kalmadı ötelerin
yırtılan çağların akıllarında
kuyruklu yıldız geldi yaladı kaynakları
çok milyar iki göz bir koroya gönendi
onlar yalnız ona güvendi
dağlar eskitti notaları
ey ey ey
ey ey
ey
karşılıksız bir sesti felekten
elekten elenircesine susan yıldızlar
cibril ağıtlarıyla uyandı kâbe
ve uyandı alın yazısızlar
kuşkusuzluk akdenizi gören göktü
başkasız bir öyküde
sur korosu gözüktü
gök gömlek kâbe gözleri var
yağmuru titreten göğüsleri var
var ki elleri semalı kadınlar
başkasız bir koronun yadındalar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
212
GÜVERCİN
balkonumda kumrular güvercinler
girişmişler kendilerince göreve
hanımın balkona bıraktığı
börek çörek kırıntı yeme
öncelikli kumruları kovuyor
sonra güvercin erkeğini
tedirginler yine de
günler sorguluyor güvenliğini
kış boyu her kış sürer
bu macera bu yardım
güvercinsiz bir ortamda
kış günü camda onu aradım
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
213
GÜL YÜZLÜ AY BAKIŞLI
gül yüzüne geldi yine gün güldü
gönlüne döndüğüm zaman
gölgende gönendi ölgün
hüzün bir demetti son düğün zamanı
ay yüzlüm vay bana ki vay
yüreğime çekilmiş iki yay gibi
kaşların çatılmış kirpikler rüsvay
yağız gecede saçların tay gibi
ay yüzlüm vay bana ki vay
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
214
ALLAH VE ÇOCUK
allah çocuğu tutar
çocuk sütü şişesinden
sütü anne tutar
geleceğin endişesinden
KOCA PERGEL
bak yağmur sandığın damlalara
yüreği yananların duasına paralel
gökkuşağını tutan o koca pergel
aşkın gözyaşlarında parlıyor
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
215
AĞAÇ VE RÜZGAR
I AĞACIN SOLOSU
bir deli rüzgar
dallarımı sallar
bağrımdaki sırrı bilen
kumruları kovalar
varsın rüzgar olsun
terk etmeyen yar olsun
varsın dostlarımı kıskansın
yeter ki sesimi duyar olsun
gel bre deli rüzgar
başımda esen efkar
gel kuş dallarıma dek yerleş
çatlasın ağyar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
216
II RÜZGARIN SOLOSU
soluğum her yerde sessiz
oysa yapraklarına dokundukça
hazzım ıslığa dönüşüyor
gövdeni sallayan adımız okundukça
ovada sakin dağlarda sükut
içimde ne çağlayanlar var bilsen
karanlığına aldanma seheri yakut
gündüzümü nasıl sarsar bilsen
kuş dallarında bana da yer ver
yaprakların ortak türkü yaksın
kuşların uzak dursun varsın
bana da bağrında yer aç her seher
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
217
III KUŞLARIN KOROSU
haydi benim çınarım
dallarına konarım
vermezseniz sevdiğimi
sonsuza dek yanarım
evimi dalına kurdum
yaprağında güven buldum
her yelekene konma ki
ben seninle var oldum
elbet rüzgar benimle
dost olur teleğimle
sonsuzca dileğimle
birlik için yar olur
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
218
IV TOPRAĞIN SOLOSU
herkes her şey benim
ve her seher şey benden
yaratıcı sırları
ben bilirim ezelden
daha dün tohumdun
büyüttüm ağaç oldun
örneklerine bak da gör
asırlara bağlaç oldun
seherleri sevseniz de
güneş gözü ivsenizde
denize imrenseniz de
bağrım size açıktır
giderken gelmeyi bilen
güderken gülmeyi bilen
yaşarken ölmeyi bilen
elbet beni seveceksin
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
219
V GÜNEŞİN SOLOSU
girerim sessizce mevsimlere
tabiatı yoklarım her gece
herkesin isteği sonsuz
oysa elindeki bir hece
evet ben bir bilmeceyim
uzayım karanlık ve soğuk
dünya aşkından döner durur
duyana sesler boğuk boğuk
ne çalı ne tilki ne de kirpi
benden izinsiz ininde belki
korkmadan yaşayabilir mi
sıcağımdan uzakta
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
220
VI BÜYÜK KORO
ne ağaç ne kuş ne rüzgar
ne toprak ne gün ümitvar
bir takvim yaprağının peşinde
asırlardır koşarlar
yarab senin şın şenlik adına
döner dururuz kavuşmak muradına
içimizde yanan ömür feryadına
yarab koşar dururuz senin adına
yürekleri şen olsun
yolları gölgelik
bir gül yaprağında
yaşayan ölmezlik
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
221
GEL DEMEDEN
leb demeden leblebiler
vira deyip yelkenliler
uçarı çelebiler gibi
düş kurar gelir arkandan
leb demeden leblebiler
vira çeken yelkenliler
çapkın cepken çelebiler
düş kurar gelir arkandan
açılırken kapanan sır
sözlerin yanında sağır
ak zambak yalnızlığıdır
sırrı yakup ver hırkandan
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
222
AK ZAMBAK
bak yine mağrur zambak şaşkın
sırrını aramaktan aşkın
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
223
GECELER
gece bir bilinmeyen deniz
her yanı yıldız kadar bilinmez
yıldızlar kadar uzak
yıldızlar kadar kafiyesiz
korkarak kaçar sabahlara
ah o geceler
bahara yakın bir kısrak gibi
kıskıvrak yakalayarak
pırıltının en parlak yerini
ciğerimi söken öksürüklerle
ah o geceler
romatizmal ağrılar gibi
kaslarımı kasarak
ruhumu anaforlara sokar
ben geceler gibiyim
geceler acı ve toprak
geceler kuru bir yaprak
ve benim yüreğim yanar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
224
GÖZ YAŞI MENEKŞENİM
kuytuları seçersin
derdini açılmağa
sanırsın dökülür gider
yetişir beni uzaklara ırmağa
sessizce geceleri geçersin
lacivertinden karanlık
unutursun dertlerini belki
sarılınca yalnızca bir anlık
kokularını ikliminden derle
baharın ilmek ilmek
hiç kimseye yakışmaz
tevazudan da olsa aşağılara eğilmek
sen yine de lacivertini ver
asuman denize dolsun
her garibandan bir şey alırsan
yağmur ümidin gözümden olsun
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
225
ŞAKAYIK
maydanoza elçi misin
gelinciğe fal açarsın
kıskanmanın genci misin
aya güne dal atarsın
şaka şaka latifeden
çiçekliğin kadifeden
darlığımı hafifleten
yeni bahar dost tutarsın
şakarmana sözüm yok
zevaline yüzüm yok
skandalın şok gibi
yadigarın hüzün yok
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
226
AYRILMAK FANTEZİSİ
sonbahar mevsimi gelmiş
sokaklar tenha sokaklar hazin
minareden sarkan müezzin
sulu sepkene yenilmiş
günü gelince acıya dönecek mevsim
kış gelecek kar yağacak ayaz olacak
kurtlar inecek şehrin en mahrem yerlerine
hücrelerin boşluklarına bile soğuklar dolacak
o zaman anlayacaksın zor olduğunu
sonbahardan ayrılmanın kederini
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
227
TEKİR YAYLASI
uzaktan uzağa bir keklik sesi
ardıç kuşlarının yere yakın uçuşları
birkaç kertenkelenin otları tepelemesi
tekire can veriyordu arı kuşları
ne bir at ne bir koyun ne de bir keçi
sürüsü yok amma hiç değilse olsa tekleme
yoksa koyun ne gezer yörük nerede koçu
yepelekler rüzgara gıcık verir gibi duruyor
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
228
KALBURA DÖNDÜ GÖKYÜZÜ
ulu tanrım beni hoş gör
şu ay nesini yitirdi
dolanır durur gökyüzünde
bakınca hak veriyorum aya
her şey senin ülkende bulunur
baktım ay yok
gözledim minicik doğdu
sonra büyücek gece güneşi oldu
anladım güneş kayboldu
ey ulular ulusu
hikmetinden sorulmaz
almadan vermez misin ayı
bir kez güneşle ayı birlikte gönder
karşımda bir daha şişinmesin şu ayı
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
229
NOKTALAMA
deniz ile gelene yağmur olup varılır
bereketin imarı iman ile karılır
NOKTALAMA
deniz mavi gözlü güzel olsa yağmur arusa yağar
yağmur onun çocuğu denizle coşar denizde çağlar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
230
ÇİLEDEN ARTA KALAN
konuşmak istiyorum
günün karnından
göğsüne daha yakın
gecenin en son vaktine uzanıp
ne ettim ne ettiniz de sözlerimi
çözdünüz dondurmuş iken
buzdolabının derin donduran yerinden
çıkarıp çözdünüz çene devriyesinde
tam unuttuğum bir demi
sanki demir leblebi
öğüttünüz azı dişlerinizle
ne yumuşak toprak
ne uzak gökyüzü
gecenin en son anında
kanımda bir vaşak gibi sinsi karanlıklar sevişir
ki beni konuşturan devşirir yıldızları
bunun içindir susmak isteğim
bunun içindir konuşmak
gecenin en sonunda
kutup yıldızı ya da demir kazık imiş gecenin adı
ne ki samanyolu
bir sohbet içindir onlara bakmak
yani inanmak içindir
gecenin en sonunda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
231
sen leyla’sın süklüm püklüm
ya da mecnun’sun çerden çöpten
birileri var ya
-oysa kendimiz-
bir koronun acziyiz
işte onlardan biri geliyor
saba makamıyla yaygın
iri iri geliyor
bu gelen bağlar sizi
bu gelen kendini yenmiş biri
herkesten daha her biri
her biri ayrı gelirdi gelselerdi
gölgelerini yırtıp derilerinden ayrı serselerdi
sıcak derilerine değselerdi
ve yan yana gözlerine
tek bir gelirdi
bir subh-i kaziptir onları sarmış
onlar bize taşınmış
farkımıza varmadan
ırmak yerinde güzel diye
ona vardım
gecenin en son vaktinde
bir ırmakta hem de dört kez yıkandım
ah.....tanrım
alnım bir avuç toprak sana kapandım
onlar hayırı buldu evete geldi
ben eveti buldum diyete geldim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
232
hayır da sensin evet de sen
gözlerimi kapat dilersen
beklesin güneş beklenen gelmedi henüz
ki acılar içinde güneş yüküyüz
bize saygıdır güneşin beklemesi
saygıdır önünde ruhun emeklemesi
varsın emeklesin acıları
gecenin en son anında
bir kendinin kendinde
ve yalnızlığın yanında
varsın emeklesin acıları
korunmuş bir bölge kaldı
top top atışlarıyla belki
yüreğimizdir hep sığındığımız
sığdığımızdır belki
ah yüreğim ah sen benim olmamalıydın
deli bir divaneyi taşımak neyine
kimler üfledi yaşamak zevkini
ölümsüzlük neyine
dolaştığın yerlerde
melek gülüşleriyle yürür oba kızları
atar yürekleri yaşamak yerine sende
ben gibi ikilemi yaşarlar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
233
karkas çıplak hep bir “happy end”
kahkahalarda düşen yaprak baharısın
arılığına arısın ki balında yakamozlar
yıkanırsın
damarlarım çıkrık sarar gibi bakışlarında
apaçık söylüyorsun döndür başımı diye
sen dur durduğun yerde
yöresel dönence çağırdığında
at kendini yüreğime
kur adımlarını
karşı evin damında kedi geziyor
kuş avlamak niyeti var
ya da kuş kovalayan
belki kendini seyrediyor
pençesini gördüğü aynalarda
“go on”
“go on”
cehenneme gidiyorum rahat kızmasız
sanırsınız
oysa hat var ellerini tutmama
sanmam unutasınız
benim unutkanlıklarımı
tutkala yaslar gibi dudağımı bırakmaktı tutumum
göz yaşların ki –benzetmek zor-
karpit gövdeme düştükçe
göz yaşını unuttum
dün tutuldu gün çocuklar teneke çaldı
dan dan dan
-öğretmen baktı isli camdan-
bastonlar duadan indi
cami avlularına gizlendi
kör bir rengin içine düştüm
yürüdüm labirentlerinde güneşi tutuk kentin
her semte bir ad taktım adam oldu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
234
ufuk yağmur üflüyordu
çürük yansız ve günah kokan
evden dışardayım içim ev gibi
içinde bidon sesleri
kucaklıyorum
etime gömülen dişlerini daha bir duymak diye
ince fosfor derinin altına
sıcaklığımı düğmeliyorum
çıtçıt çözüldü örtüden kemiklerim
kimsenin ısıtmadığı daha
görmediği zamanı
tek tırnaklısın yine de
yine de tek eşey
her şey anlaşılmadan bitiyor
cehennemden uzaklaşıyorum
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
235
GERGİNDİ ÇAĞ
güzeli bulmak
çarpan denizde
kendinde olmak
batan günde doğan insanda
ya da bir tüy diye meryem’i
bulmak isa’da
bahar geçmiş davullar gümlemiyor
yaprak altına gizlenir meyveler
kelimeler güzeli bilmiyor
kovalanan ya da kovalayan otodan
hep aynı yapay ses
hem de aynı tempodan
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
236
BERBER
heykeltıraşın berber dükkanına
keller gelmiş tıraş olmağa
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
237
ŞİMAL
I
kara saçlarıyla girerken suya
ardında akşamı getirdi koya
laısse moi gueje vois
II
sürmeli gözleriyle gelince ahu
halka halka doldu lahuti huuu.....
şimal rüzgarını o an donduran
III
sen şimal rüzgarının ezeli arkadaşı
sen arkadaşlıkların ezeli yoldaşı
bugüne gelişini de anlat şimale
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
238
NOKTALAMA
ateş böceğinin ışığı burda
o beste bir çağlasa kor dudaklarda
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
239
HAYAL AKŞAMLARI
hayal akşamlarında suda eriyen ışıklara
dalıp giderken gönlüm dalgalarda kırışıklara
bata çıka akşamın son hazlarıyla döndüğü
dönemeçte ışıkların solarken yüzü yavaşça gömüldüğü
güneşin o mavi tabuta kızıl çelenk attığını
ve mavi tabutu bütün ecramiyle kanattığını
hayal akşamında buldum ufku
sevdim yaşamı
hayal akşamı
yaşamak bir tutku
her tutku o’nun lütfu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
240
KARANFİL SEFİL OLMAZ
hercai uzatmış mor dudağını
gecenin koynundan çekip
güneşe
yanı başında karanfil yıldızlarla sohbetten
sefil düşmüş sabaha
kelebekler kona kalka unutturuyordu
onlara
mahpus olmağı toprağa
ve doğa tırmanır gibi ömürlerinin
soğuk koynuna dalıyorlardı
yine gün batmakta
yine hercai boynu bükük
yine karanfil sefil kalacak
güneşe paydos biraz
ve neşe sürecek
ki gece yine gelsin
yine gelsin gelecek uzaklıklar
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
241
SERVİ
yeşil desem yalnızlığa
serviler uzar sessizliğe
kışa kalmış kuşlar gibi
kapıda kalmışlar gibi
sessiz kendince var
yeşil anılarda
bir servi uzar
aydınlık bir tabutu andırır
gölgesinde ağıtlar barındırır
topuğunda toprak başında gök
özgür gecelere denk servinin
serenadı ayrı bir ahenk
çağırsan gelmez varsan kovmaz
onun özgür sesine kuşlar konar da
konukları kıskanmaz
ha bre yürür göğün derinliğine
ne aldığına bakmadan
ne verdiğine bakmadan
alır sevgilerine serinliğine
köy etekleri hep onunla kaim
daim anadolu onunla daim
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
242
SÜLÜN NEZAKETİ
-izmitliler’ e-
etekleri ellerinde kıyıların
belkıs yaldızında
yıldız kırışığı titreyen
bir soğuk izmit körfezinde
dalan gözlerim
vapur sesine koşan dalgalar
balık soluğunda durulur
ve ozan vurulursa bu anda
karşı dağdan duyulur
sülün nezaketinde
beri yanda
izmit yorulur
doğa ki bağrıma düşmüş gölgesi
tarih içmiş sularda
bu körfezin sesi
ressam fırçasına bir renktir
temmuzu kaçak tınazlardan
şiire geçmiş sinelerde
yankısı rum kızlarının
kınlarında rahmet kokan
akınların
kılıçların
gölgesinde körfezin sesi
köroğlu dalgaları
izmit körfezi
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
243
SÖZÜM KALDI DAĞLARDA
güneş önce sana günaydın der
daha nice öncelikler
yıldızlar kadar
sırada bekler
ya kuytularında açan zambaklar
katır tırnakları
böğürtlenler göğsünde açar
sende benim yüzümden üzgünsün
sanırım yüzüm kaldı dağlarda
ve kayan yıldızlar gibi
yanıp sönerken ezberindeki
şiiri unutmuş gibi
buluta giren mehtap
karanlıkları sıyırırken geceden
ve birkaç heceden de olsa
ateş böceklerini
ezbere biliyorum
sanki gözüm kaldı dağlarda
gel de söyle derdinin tanımını bilmiyorsan
veya derdin bildik sınırları taşmışsa
sükutun anlatıyorsa bildiğini
veya bildiğince susman gerekiyorsa
ve sen bağırmak için gelmişsen
ve tüm koyakları çağırmak için gelmişsen
ekolaman sesinde deva olmuyorsa
bırak git seni buralarda ve de ki
“sözüm kaldı dağlarda “
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
244
MARTI
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
245
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
246
İTİRAZ
ben seni anlatamam
seni taşıyacak lügatim yok
kendin anlat kendini aman
hiçbir itirazım yok
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
247
DELİ DÜNYA
bir eli sende uçsuzu dener
diğer eliyle başını tutar
açık ağzında yıldızlar yutar
kaygusundan güneşler söner
bir eli sende sonsuza döner
diğer eli başında durmayı ister
herkes kendi gibi sanır bu yeri
oysa ibret almak için aklı gider
ey yolcu
eline bakıp da deli sanma
bir eli sende durmaz döner
bir eli sendeler hali dengeler
kendi haline kanıp ona yanma
ey yolcu
dansöz gibi dönsün bırak
bu bir sahnedir bizler çırak
kimimiz yıkılarak kimimiz
bel kırarak kimimiz kıvırtarak
oynarız ömür denen oyunu
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
248
KOMŞULARLA SIFIR SORUN
ibrahim aydın’a
kapik versen mini kalır
akıl versen cini kalır
şeytan ile dini kalır
kimi şekva kılam kime
sam dediler kulübede
ham dediler ulufede
dedeni men ede ede
kimi şekva kılam kime
arif olsa aptal olur
marka giyse partal olur
serçe duysa kartal olur
kimi şekva kılam kime
uzun bacak bücür oldu
irlandayla cırcır oldu
avrupaya hacır oldu
kimi şekva kılam kime
karateyle daldı putin
idealler rustik rutin
karabağı verse bütün
kimi şekva kılam kime
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
249
para arap arap para
tersi düzü aynı yara
selam almaz her hıyara
kimi şekva kılam kime
iran arı dibi kuru
aşı tuzu rengi moru
royalite hepten soru
kimi şekva kılam kime
gürcü güzel sakin akıl
özel ülke ışıl ışıl
kurtla kuzu mışıl mışıl
kimi şekva kılam kime
artin usta dostu kadim
tarih olsa barış daim
argo haller tutmaz saim
kimi şekva kılam kime
nusayriler seyrettiler
dürzilere meylettiler
ortadoğu devrettiler
kimi şekva kılam kime
niko yunan temo rumdur
tarih bilen bir yorumdur
gör ki mezar bir forumdur
kimi şekva kılam kime
bulgar gavur inat ise
tarih akıl minnet ise
onlar bize himmet ise
kimi şekva kılam kime
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
250
karayimden hazarlıdan
ne almış ki pazarlıdan
etik tutmaz azarlıdan
kimi şekva kılam kime
yahudi musevi hayrı
israilin mason seyri
güya onlar alıp gayrı
kimi şekva kılam kime
amerika böyle ister
israile dünya küser
silah mikser savaş miser
kimi şekva kılam kime
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
251
CİN AKLI
dünyada her akıl bir cine misal
kimi cinden uzak cin ile visal
kimi cin içinde her işi cinsel
aleme müptezel zatı aklıyla
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
252
DUA GEREKSİNİMİ
bir grek poseydon’a gerek duymaz
denizle bir işi yoksa
ve hatta işi olsa bile denizle
dalgalar yıldız yutmadıkça
bir grek poseydon’a gerek duymaz
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
253
ORTAÇAĞ DURUŞU
sesi ciğerine çeken tunç misali
miğferinde biriken hıncı gözüne vuruşun
yal içen köpek diline denk kalbin visali
onaylıyordu ağır vuruşları suskun duruşun
YALI ÇAPKINI - MUSTAFA ÖZER
254
EBUCEHİL KARPUZU
nice tahsil ile echel olanlar
ebucehil karpuzundan yer mola
ömrü bitip karanlığa dalınca
neden geldim bu dünyaya der mola
Mustafa Kanlıoğlu
|
|
Mustafa Kanlıoğlu
|
|
Mustafa Özer (özer Koç)
|
|
Ahmed ceemal El Hamevi
|
|
Prf.Dr.Serdar demirel
|
|
N.Mehmet Solmaz
|
|
Mustafa Özer (özer Koç)
|
|
Mustafa Miyasoğlu
|
|
Mustafa Ekinci
|
|
Galip Boztoprak
|
|
Şeyma Kısakürek Sönmezocak
|
|
Mustafa Kanlıoğlu
|
|
Mustafa cabat
|
|
Ebubekir Sifil
|
|
Ali Biraderoğlu
|
|
İbrahim Ulueren
|
|
Mustafa Özer (özer Koç)
|
|
Ali Biraderoğlu
|
|
Mustafa cabat
|
|